Zikir ve Beyin

beyin-zikir

Zikir kelimesi sözlükte “anmak, hatırlamak” anlamlarına gelir. Anmak, hatırlamak (= Zikir) yüzeysel bir tanımlama ile bir nesneyi veya özneyi “akla getirmek, düşünmek” demek. “Zikretmek” bu anlamı dolayısıyla, yeryüzünde sadece “düşünme melekesine” sahip İnsãn türüne âit bir meziyet.

Zikir nedir?

Allah’ı Zikretmek ise kişinin, varlığının Allah ile kâim (ayakta durmakta) ve dâim (devam etmekte) olduğunu, O’nun azâmetini, birimsel varlığının O’nun indindeki yerini ilk etapta düşünmesi, sonra derinleşerek tefekkür edip hissetmesi ve nihâyetinde de yaşaması olayıdır!

Allah’ı zikretmek kanaatimce O’nun ismini duygusuzca, mekanik bir şekilde tekrarlamak, telâffuz etmek olmamalı. Harflerden oluşan İsimler, yatay, 4 boyutlu mekanik kanunların geçerli olduğu dünyamıza âit iletişim araçları olup ve bir rûha (mânâya) sahip değildir. Onlara rûh≈mânâ veren-verecek olan maddeyle dikey temasta bulunan içsel yaşamımızı üreten uzay alanı, yâni Şuûr boyutudur.

“Fe Zkur ullãhe… ve zküru hü ke ma heda küm”

“Allah’ı Zikredin… O’nun size gösterdiği gibi..” (2/198)

Zikir; ama nasıl?

Bizlere, Şimdi’de yaşamanın şuûrunda kalabilmek için her detayı öğreten Kur’ãn âyetlerinde ve Rasûlullah sözlerinde bizlere teklif edilmekte olan ZikirO’nu hangi şekilde anmamız gerektiği Kur’an’da şu şekilde beyan ediliyor:

“…fe zkürullãhe ke zikri küm abe küm ev eşedde zikra”

“…Atalarınızı zikrettiğiniz gibi, hatta daha şiddetli olarak Allah’ı zikredin…” (2/200)

O’nu nasıl anmamız gerektiği gayet açık değil mi?

Rabbimizi en asgarî düzeyde atalarımızı düşündüğümüz, haklarında konuştuğumuz, onlara saygı duyduğumuz, onları sevdiğimiz kadar ki hissiyatla anmamız, hatırlamamız tavsiye ediliyor. Hiç kimsenin âyetteki zikir kelimesinin yaptığı çağrışım gereği babasının/dedesinin ismini eline tespih/zikirmatik alarak belirli sayılarda, hızlıca, mekanik bir şekilde tekrarlamadığı aşikar.

İstenen, sözcüklerin telâffuzlarının dildeki tekrarları değil, herhangi bir dildeki bir isimle etiketlenmiş mânânın şuûrda tekrar tekrar, belirli/belirsiz sayılarda hissedilmesi. Allah için olanı ise eşedde/daha güçlü bir biçimde olmalı. Kelimelerin telâffuzlarının değil, oluşturulan mânânın daha güçlüsü/şiddetlisi olur.

Ve zkür rabbe ke fi nefsi ke tedardruan ve hiyfeten

“Rabbini, bilincinde yalvararak/ürpererek… Zikret” (7/55)

Duygusuzca, anlamı bilinmeden yapılan tekrarlar elbette kalplerde ürperti, huşû ve “Mutlak Varlığın” huzurunda alçakgönüllülük hissi oluşturmayacak, yâni Tek-Tümel RUH’un “birimsel” zihne üflenmesi (zihne yükleme) gerçekleşmeyecek. Yükleme yapılıp = mânâ oluşturulursa bilinçaltı bunu içselleştirir.

Derin benliğimiz bilinçli olarak kabul ettiğimiz şeylere tepki verir.

“Ellezine yezkürun ellãhe kiyamen ve kuuden ve ala cünubihim veyetefekkerune fi halkis semavati vel ard…”

“Onlar ki, kıyamda, otururken, yanları üzerinde iken Allah’ı Zikrederler, Göklerin ve yerin yaratılışı hakkında Tefekkür ederler…” (3/191)

Zikir ve Beynin Programlanması

Kelimeleri tekrar ederken, kelimelerin işâret ettiği mânâlar kişinin bilincinde oluşmadan, beyinde o mânâyı kodlayacak olan yeniden şekillenmiş sinir ağları da oluşamaz. Zihinde anlam oluşturabilen kelimeler, cümleler, anılar, yaşamlar, düşünceler, hisler vs. beyni yeniden kodlayabilir.

Yeniden programlanmış sinir hücrelerinin oluşumu birimsel zihinde/dalga bedende oluşturulan, düşünülen/hissedilen/yaşanılan soyut mânânın algıladığımız madde-zaman boyutundaki yansımasıdır. Yâni, yeni nöron ağların kurulmasının şartı, işaret edilen mânâyı/yaşamı düşünmek, tefekkür etmek ve nihayetinde yaşamakla mümkün (> bilinçaltının doğal bir parçası hâline gelmesi). Anlamı bilinmeden, hissedilmeden yapılan kelime tekrarlarının zihne/ruha mana/enerji yüklemesi olayı Sünnetullaha ters. Kişi amellerinin faydalı olup olmadığını (zihnine yüklenip yüklenmediğini), bilincinde o esnada/o anda hissettiklerinden kontrol edebilir. O esnada hissiyat yaşatmayan öldükten sonra nasıl yaşatabilir?

Mânâyı düşünmek, zikir – dua ibarelerinin işaret ettiği mânâ kalıplarını açığa çıkaracak konuları, düşünceleri, davranışları hayatımıza sokmak anlamında. Kelimelerin üzerinde düşünerek veya düşünmeyerek yapılacak tekrarı değil, bizden istenen. Matematik bilgimizi artırmak; matematik, matematik, matematik … şeklinde tekrarlar yapmak veya “matematik kelimesi üzerinde düşünmek” değil, matematiğimizi geliştirecek konuları zihne/hayatımıza getirmek ve çalışmakla olası.

Kişi TEFEKKÜR etmeden, Kainat üzerinde derinlemesine düşünüp birtakım hissiyatları şuurunda tatmadan yapılan kuru kelime tekrarları -bu kelimeler, kalıplar Kur’an’dan da olsa (Allah, Rahman vs. veya Arapça dualar, âyetler)- etki etmeyecek. Çünkü bir anlama sahip değiller, daha doğrusu bu kelimeleri tekrar eden bilinç tarafından bunlara bir anlam yüklenmemiş, mantra derekesine indirilmiş. Hatta Mantra gibi fayda verebilmesi için -anlamı bilinmese de- yapılan kelime tekrarlarında zihnin farklı, gündelik düşüncelere sürüklenmemesi gerekir.

Zikir ve Mantra farkı..

Zihnin tek bir kelimeye odaklanmasıyla, dış dünyadan beyne giren veri akışı asgariye indirgenerek zihnin daha sakin bir seviyeye çıkartılması mümkün (meditasyon ve türevlerinin genel mantığı bu şekilde). Zihin, dış dünyanın gürültüsünden uzaklaştıkça beynimizde saklı belli belirsiz duygular, düşünceler hızlı bir şekilde zihinden gelip geçmeye başlar, zihne çıkar ve su yüzeyine çıkan baloncuklar gibi patlar gider. Mantraların faydası… Bu tekniğe devam edildikçe, her ne kadar kişi daha sakin bir zihinle yaşamını sürdürüyor ve daha derin zihin seviyelerine ulaşıyor olsa da –“Mutlak Varlığın indindeki hiçliğin” itirafını beyan eden korunma duası yapılmadan/yaşanmadan- “egonun ruhsal açıdan kendini beğenerek şişmesi” gibi cinnî bir duygunun zihne yerleşme tehlikesi her zaman var.

Zikirlerin, duaların, Allah isimlerinin, (La ilahe illallah, Elhamdülillah gibi) kalıpların işaret ettiği anlamların, tefekkür sonrasında, yani beyinde o kalıbın işaret ettiği mânâ istikâmetinde kodlanması > programlanması > meleğin açığa çıkarılmasından sonra, o kalıbın üzerinde çok fazla anlamaya – düşünmeye gerek kalmadan yapılan tekrarı da zihne yükleme yaparak tesirini gösterir. Çünkü artık o kalıbın içeriği doldurulmuş, kelimenin cesedine can verilmiş, kelimeler 4 boyut hapishanesinden çıkartılmıştır. Yani, kelimeler amaç olmaktan çıkarılıp araç haline getirildiği takdirde bilinçsizce tekrar edilebilir bir hâle gelirler. Hissedilerek yapılması Tefekkür sahibi kişiye katmerli enerji verir. Kelimenin yüklendiği enerji daha da artacak ve kişiyi daha fazla derinden etkileyebilecek.

Beynin bu konuda nasıl çalıştığını idrak edebilmek için şöyle bir misal verilebilir: Türkçe bilmeyen bir kişinin “Limon” kelimesini belirli sayıda tekrar etmesini istediğimizde, yabancı arkadaşımızın beyninde “Limon” ile ilgili bir mânâ oluşamayacağı açık. Elbette Türkçe “limon” kelimesinin bu yabancı kişi tarafından uzun bir süre zikredildiği takdirde “limon” kelimesinin ihtiva ettiği birtakım belirsiz frekanslar (?) gereği zikreden kişide zamanla “limon” ile ilgili bir hissiyat oluşturacağını düşünmek de abes olur. Özetle bu kişinin beyninin ilgili bölgesinde kısa süreli, sıradan bir elektrokimyasal akış meydana gelecek; fakat diğer nöronlara akış yönlenmediğinden/çağrışım yapmadığından sönecek ve hem bilinçli hem de bilinçaltı zihninde hiçbir etki olmayacak.

“Limon” kelimesini Türkçe bilen (=anlayan) bizler belirli sayıda tekrar ettiğimizde ise bilinçli zihnimiz limon kelimesini tanır. Bilinç bu kelimeyi tanıdığından/çağrışım yaptığından nöron akışı beynin daha alt sistemlerine de ulaşır. Bilinçaltı zihnimiz kendisine de ulaşan bu akışla, limon zikri esnasında biz farkında olmadan, örtük olarak limon ile ilgili tüm özetleri (Limon kelimesine yüklenmiş tüm anlamlar, yaşanmış anılar, algılanmış tatlar) hatırlayacak ve limonu o sırada tatmamamıza rağmen, vücudumuz sadece limonun adını duyarak tepki verecektir.

“Limon” kelimesinin anlam oluşturabilmesi için onu hatırlamamıza neden olacak bütün beyin bölgelerinin aktive olması gerekir. Beynin limonu hatırlaması da ancak limon ile ilgili tüm düşünülenlerin, hissedilenlerin, yaşananların zihne kodlanmasıyla gerçekleşebilecek. Türk toplumu bu meyve/sebzeye “limon” etiketini verdiği için “limon” kelimesinde tüm bu anlamlar kodlu halde.

Aynı varlığa her millet farklı bir etiket verir. İsimler birer araçtır. Aracın (limon kelimesi) değer kazanması araca – araçta takılı kalanda/araçtan başka bir şeyi olmayanda (misaldeki yabancı arkadaş) değil, aracın kendisi için bir anlamı olanda (Türk’te) etkisini gösterir ve amaca ulaşılır (=zihin tepki verir).

Allah isminin zikredilmesinde, yapılan dualarda da aynı mekanizma geçerli. Yukarıdaki satırlarda “Limon” kelimesi yerine, örneğin “La ilahe illa Allah” zikrini koyup düşündüğümüzde bu zikrin bizleri amaca ulaştırıp ulaştırmadığını anlayabiliriz. La ilahe illa Allah” zikrinin anlam oluşturabilmesi için onu hatırlamamıza neden olacak bütün beyin bölgelerinin aktive olması gerekir. Bu da kuru kelime tekrarı ile değil, Tefekkürü ve nihayetinde yaşamı ile oluşturulabilecek bir Ruh.

“İnnemel mü’minun ellezine iza zükir Allahü vecilet kulubü hüm…”

“Mü’minler ancak o kimselerdir ki, Allah anıldığında kalpleri ürperir…” (8/2)

Yeterli tefekkürler, hissedişler sonucu belirli bir bilinç seviyesine gelmiş kişilerde anlamı düşünülmeden Allah’ın isminin duyulması dâhi şuûrlarında derin bir ürperti oluşturur. Çünkü derin tefekkürler sonucu Allah isminin açılımı tüm hücrelere sindi artık. Artık meleklerin kanatları (!) kişinin zihnine (dalga bedenine) değmekte.

Zihnin genişleyerek Evrensel RUH’un muhatap aldığı uzaya girmesiyle, zihinde açığa çıkan melekler o zihnin ahiret ortamını ve nur bedeni üretmeye başlar. Melekler ahiret ortamının dokusudur. Sonucu cezbe hâlidir, Zikir yaşanmaktadır.

Yatay alandaki bedene/beyne dikey boyuttan girerek etkileşen/temas eden nura, nar (enerji) yapılı zihin dayanamadığından beden – zihin sarsılır, kendinden geçer (kabının küçük olması akacak suyun taşmasına neden olur. Kabı/zihni geniş olan Erenlerde cezbe olmaz).

Tefekkürün en büyük getirisi, kazanılan açılım oranında algılanan her şeyin de birer birer Allah ismi, O’nu hatırlatan birer mânâ hâline dönüşmesi. Kişi artık belirli kalıplarla kayıtlanmaz, amaca ulaşılmış, araç otomatik olarak terk edilmiştir artık. Araç, yani Arapça – Türkçe – İngilizce vs. dua ve zikir, bedensel ibadetler vs. formaliteSidir, sembolÜ, mecazIdır, Şuûr’un! Görülen, duyulan, tadılan, dokunulan her şey kişiye Allah’ı andırır, hatırlatır, Cennet nîmeti olur.

“Fe zküru ni ezkür küm..”

“Öyleyse Beni anın ki, Ben de sizi anayım” (2/152)

Allah, elbette kendisinin ismini yineleyen bir varlığın adını benzer şekilde defalarca tekrarlamıyor. Âyet, insãn ile Allah arasındaki münâsebetlerden birisine dikkat çekmekte. Allah, –anlatmaya çalıştığımız anlamda- zikredildiği takdirde, kişi muhatap alanına giriyor.

Kelimelerin işâret ettiği MÂNÂlar üzerinde -zikrin en alt düzeyi olan- düşünmek olmadığı takdirde, kelimeler telâffuz olarak, yâni hava moleküllerini titreştirmekten ibâret olacağı için dünyaya sadece ısı olarak yayılır. Yâni, yapılan çaba Yatay düzeyde kalıyor.

Hissedilen ve Yaşam olan Zikir ise Bilinçte yaşanır (karşılığı Dikey düzeyde oluşur). Şuûr  ise maddî dünyanın aksine Evrenin içsel boyutlarında, bir nevî Allah’ın muhatap aldığı, müdahale ettiği alan – uzaydır.

4 boyutlu evrene müdahale yoktur. Çünkü Sünnetullah bu algılama düzeyinde nedensellik ilkesi çerçevesinde fiziko-kimya kurallarının kendisi olarak yansımıştır. Allah’ın muradı bu evrende zaman – mekân cesedine bürünerek işler. Her birim nedensel işleyen bu kanunların (oluşturduğu psikolojik süreçlerin) yönlendirdiği ölçüde (kadere tâbi) muhatap alınan boyutlara (içe kıvrılı, geri kalan 7 boyut) ulaşabilir.

“e la bi zikrillãhi tatmeinül kulub”

“Kalpler ancak Allah’ın zikri ile huzur bulur” (13/85)

Allah’ı zikredip de yaşamımızda huzurun sağlanamamasının nedeni, Allah’ı Zikrin gerçek anlamda uygulanmaması ile ilgili. Allah’ı zikreden şuurun huzura gark olmaması mümkün mü!?

Anlatmaya çalıştığımız gibi gerçek anlamıyla zikir Zihinde belirli mânâların tefekkürüyle, yâni Gönlün diliyle olur, tek bir dünya dilinde (Arapça), bu dilin en güzel şekilde telaffuzu (Tecvit) ve tilâvet edilmesiyle değil. Bilmediğimiz bir lisanın, anlamını bilmediğimiz bir kelimesi beyinde mana oluşturmaz, bunu iyice düşünelim!

Anlamı bilinmese de kelimelerin telaffuzlarının belirli kozmik frekanslara (?) denk gelerek rûha yükleme yaptığını düşünenlerin, bir dil olarak Arapçada fonetik açıdan yüzyıllar boyunca meydana gelmiş olan olası değişimleri, diğer ırkların bireylerinin orijinal sesleri çıkarma noktasında yetenekleri olup olmadıklarını, tilavetteki telaffuz hatalarını da düşünerek (telaffuzun değişmesi doğal olarak frekansı değişterecektir) zikirlerin ille de Arapça olması gerektiği konusunda ısrar etmemeleri gerekir.

Kişi dilerse dakikalarca “Ne varlığa sevinirim, ne yokluğa yerinirim” diye Yunus’un dizelerini, Sadece sen, Sen, SEN, … gibi bir cümleyi de zikredebilir. Hatta Ahadiyet bilgisini aklından çıkarmadan -pek yadırganan- Tanrım sözcüğü ile de diyebilir, O’nu anabilir.

Rasûlullâh, tebliği ile beraber orijinal bir kelime üretip (Allah) insanları ismini ilk defa duydukları bir varlığa iman etmeye davet etmedi ki! Fakat O’nun orijinal özelliklerini insanlara hatırlatmış, dönemin insanlarına âşina oldukları kelimelerle davette bulundu. Arapların binlerce yıldır kullanageldikleri “Allah” kelimesi değil, Rasûl’un “Allah” ismine/isim aracına yüklediği “nosyon”, “üflediği ruh” kutsal!

“Allah” ismine şartlanmamızın/programlanmamızın nedeni de işte anlattığım minvalde toplumun yüklediği anlam dolayısıyla. Kur’an 1400 yıl önce bir Türk’ün bilincinde açığa çıksa idi, acaba TEK olan VARLIK nasıl isimlendirilirdi? Kök Tengri/Tanrı (Yüce Kudret anlamında) diye, değil mi? Kabaca 99 tane kabul edilen özelliklerinin Türkçede karşılıkları ne olurdu, düşünülmeli! Kelimelere değerini veren bizlerin onlara yüklediği anlamlar.

“Allah’ diye çağırın/dua edin, ‘Rahman’ diye çağırın/dua edin… Hangisi ile çağırırsanız/dua ederseniz, Esma-ül Hüsna O’nundur (İsra-110) ile Rasûl’un dünyaya geldiği halkın dili dolayısıyla, Holografik (her bir üst boyutun bir alt boyutta tümel olarak kodlandığı) katmanların en alt boyutunda, DÜNYA AYNAsında araç olarak kullandığı “Allah” ismi ile etiketlediği ANLAM’ı YAŞAYIN, amaç edinin denilmek isteniyor kanaâtimce. O Arapça ismi telaffuz edin; sadece bu kelimeye has bir anlam var, bundan yola çıkarak yorumlar yapın değil.

27.09.2013’te eklendi ***.

*** Ayrıca Kur’anda şu şekilde bir ayrım da var:

Rabbinin ismini ve Allah’ı anın ayetleri uyarınca, “Allah” isminin kendisi ve işaret ettiği mana zikredilir; yani yazı içerisinde de belirttiğim üzere Zikir, kişinin varlığının Allah ile ayakta durmakta ve devam etmekte olduğunu, O’nun azâmetini, birimsel varlığının O’nun indindeki yerini düşünmesi, tefekkür edip hissetmesi ve nihâyetinde de yaşaması olayı!

Kur’an odaklı din anlayışına göre, “Zikir” belirli bir takım sayılarla çekilen Budist mantraları gibi olmamalı. Konsantre olunmuş biçimde yapılan Mantraların yararı var elbet; ama bizden istenen bu değil. Bunlar kişideki (özünden perdeli, ama bedensizliği tatmış) cin boyutunu açığa çıkartır.

Zikir, kelimenin tam anlamıyla “hatırlamak, akla getirmek” demek. Bunun birçok Kur’ani delilinden birisinde; Musa, Hızır’ı arama yolculuğunda yanındaki delikanlıya, Yuşa’ya “azığımızı zikretmemi/hatırlamamı bana şeytan unutturdu” diyor. Burada geçen kelime Zikirdir ve o an akılda olmayan bir bilginin akla getirilmesi, akılda tutulması olayıdır.

Allah ismi tek başına veya (Subhanallah, Elhamdülillah, Lailahe illallah vs.) içinde geçtiği başka bir zikir = özü hatırlatıcı olarak, içi dolu bir şekilde yavaş yavaş, gönlü manaya vererek, kalbinin ürperişini hissederek tekrar edilebilir.

Bu anlamda Zikir, Allah’a kul/Abdullah olabilmek adına vardır. Ve tüm diğer ibadetlerden de maksat Allah’ı zikire, hatırlamaya ulaşmaktır.

Allah’ın isimlerine/özelliklerine/manalarına kul olunmaz (Potansiyeli ifade eden Rahman ismi hariç). El Alimin kulu (Abdul-alim) olmaz; El Alim olan Allah’ın kulu olunur. Mekke müşrikleri de bu hatayı yapmışlar ve Allah’ın manalarını ilah edinip/heykellerle temsilleyip kulluk etmişlerdi.

“En güzel İsimler” denilen mânâlar ise birer dua aracıdırlar, Rabbin ismi = Allah gibi zikredilmez. Kur’an, dua edin ifadesiyle ayrım yapar çünkü.

“Allah’ diye çağırın/dua edin, ‘Rahman’ diye çağırın/dua edin… Hangisi ile çağırırsanız/dua ederseniz, Esma-ül Hüsna O’nundur (İsra-110)

Yani, en basit anlamıyla; Mutlak bilgi sahibi, El Alim olan Allah’ım bana İlim ver,
Kalpleri ferahlatan El Fettah Allah’ım, zihnimi sakinleştir, işlerimi kolaylaştır der gibi..
Veya,
bizden açığa çıkan İlimle şımarmamak için.. El Alim olan sensin
bizden açığa çıkan Gönül ferahlığını kendimizden bilmemek için.. El Fettah olan sensin… der gibi..
Bunlar işin dildeki yönü..
İlim öğrenmek, kalbin ferah bulması için bulunulan ameller de işin fiili ve daha keskin, gerçekçi, faziletli olan yönü. Allah isimleri ile yapılan fiili dualardır, bu dualar ile bizlerden açığa çıkartılan Allah manalarıdır.

Örneğin, El Halim isminin dengeli açığa çıkması/duası, kızgın olduğumuz bir insanı affetmek, hoş görmektir. “Halim” ismini defalarca tesbihle çekmek değil.

Tefekkürü nasıl olur? Veya “Halim”i yaşamak ne demektir?

Örneğin, dikkatinizi dağılmayacağı sessiz bir köşeye çekilmek ve tüm hoş görmediğiniz insanları teker teker düşünüp kendimizi onların yerine koymaya (duygudaşlık-empati) yoğunlaşmak, onların neler yaşadığını, hangi deterministik yasalardan, süreçlerden (genetik, çevre şartlanmaları) geçtiğini ve ellerinde çok fazla bir şey olmadığını (Çünkü, Beynine hükmedemeyen Kadere tabidir! ) düşünmek, belki ağlamak ve affetmektir. İşte böyle bir konsantrasyonla yapılan Tefekkür/Dua (dikkat edersen Halim ismini bu süreçte hiç anmıyoruz) kişiyi eski kişi yapmayacaktır, çünkü az da olsa Beyin YENİLENDİ ve örneğin ağladığından dolayı cehennem ateşinin bir kısmı da söndü (kişi hafiflediğini hisseder).***

TEFEKKÜR ile anlam yüklenen her kelime, her nesne “Allah esması” hâline gelir. Çünkü Evrene anlamını biz vermekteyiz. Müşrik, Kâfir, Hanif, bütün Arapların 1400 yıl önce inandığı ve Allah ismini verdikleri varlığın Türklerdeki karşılığı olan “Tanrı” kelimesine de “Allah ismi ile işâret edilen mânâyı” bilincimizde yükleyerek onu anlamlandırabilir ve kullanabiliriz. Yüklenecek bu anlam “VeCilet KuLuBu hum (Kalpleri ürpertecektir – Enfal-2)”

Dua ve Zikir kitaplarının bir de bu yönden düşünülmesi dileğiyle…

Not: Taklidi ve nakil bilgiyle yaşamakta ısrar eden beyinlerin elenmesi; sürekli sorgulayıp akıl melekesini geliştirerek kendi yolunu çizenlerin de seçilebilmesi için Hakikati bilen kimilerinin eserlerinde yaşadığı çağın kelimeleriyle yapılan sembolik anlatımlar, etiketler, hatta birbiriyle ve/veya bilimle çelişebilen fikirler de serpiştirilir. Düşünmekten yorulan kişiler hakikat sanarak okudukları bu cümlelerin Virüs olduğunun farkına varamayacaktır. Virüs oldukları Sistemsiz düşünü dünyalarına ulaşan detaylı sorularla kendini gösterecek ve çatlaklar ortaya çıkacaktır. Elbette çatlaklar hayali yamalarla kapatılabilir, gerçeklerden bihaber olarak.

Unutulmaması gereken nokta, kesin bilgi eğer direkt olarak verilse idi, Sistemli düşünmeye gerek kalmaz, beyin gelişmez ve beyin gelişmediğinden de cennete girilemezdi. Usta/Üstatların oyunlarına gelmemek için sürekli SORGULAMAKtan başka şansımız yok! Kendileri birer usta hacker oldukları için Sistemleri kötü PC’lere çok güçlü Virüsler yollayabilmektedirler. Aman Dikkat!..

Zikir ve Beyin” hakkında 58 yorum

  1. Yazının bana göre yaklaşık %95’i doğru olmuş. Bazı yerler ise tesbitleriniz güzel. Yukarda ki Zikr kelimesine şahsınız ne kadar yakın. (Çünkü bu Samimiyet duygusunu size göster bir delildir)

  2. ALLAHı anmak ve onu zikretmek elbette onu dusunmek,baktıgımız her herterde onu gormek,yarattıklarını idrak edebılmekle orantılı.ama bana hiç doğru gelmedi ALLAH yerine türkce olsun dıye tanrı demek.Rabbim kendine ad adlar vermiş zaten ALLAH ım ben demiş,RAHMANım,RAHİYMim,VEDUDum,ve digerleri.Rabbim kendıne isim vermişken yok türkce olsun dıye tanrım dıye zıkredelımın bi anlamı ve geregi yok bence ki bu haddımızıde dusmez.bu su demek olur acıkca,Rabbim sen kendıne KUR’AN da isimler vermişsin ama bizim dilimizde degil bu isimleri biz degiştirdik öyle zikir yapıcaz.insanda ALLAH ın isimlerinin manaları saklıdır.kiminde bazı isimler baskındır kiminde daha az kendini gösterir.ben kendimde sevgi melekesinin cogalmasını ıstıyorsam VEDUD ismını zikredeceksem.türkce hangı kelımeyle yapıcam bunu.ve VEDUD isminin türkce cevırısını yapmak için bir cok cumle kurmamız gerekıyor.limon gıbı degıldır Rabbımın ısımleri.onun her ismı ınsanda kodlanmıstır.

    1. Kelime-i Tevhid’in bir manası
      ”La ilahe”TANRI yoktur demektir ”illa Allah” sadece ALLAH vardır!

  3. Emmioğlu, ”H” harfinde nasıl nefes alıyoruz ”H”e mi? kurban… Miym’in, Rahiym isminde boynu Rahman ismindekinden daha büküktür derler… Dayımın oğlu, Ahmed’den Miym’i çekince AHAD mı? kalur… Ya gardaş kafamizu naya bulanduriyersin? Yohisam sen misun ”havo” (HU ve O) bizu hizaya çeken molla Kasum? Sen misun firus atan pizu bulankaç edüp turan? yoksa pen miyum kasum?

  4. AHHA ‘ya..;

    Okuduğum ”Beyin ve Zikir” isimli Makaleniz için ne kadar teşekkür etsem azdır…
    Tekrar şapkamı çıkarıp sizi sevgi ile selamlıyorum…
    Satır satır çok güzel işlemişsiniz…
    Tefekkür etmeden zihinde sorgulamadan zikir yapmak , tespih olmadan zikir yapma becerisini gösterememeye benzer…
    En iyi zikir düşünerek , yorumlayarak,hissederek,arzu ederek,göz yaşı dökerek,sevinerek,gülümseyerek,4 yönü içeren ,4 taraftan hitap edilen hitap edilen tarafı bilinemeyen ,içinde kaybolunan ”Zikir” ;gerçek Zikir ‘ dir…
    Selamlar…

  5. şimdi burada son not kısmının sonunda ne demek istediğinizi anladım ama eğer dediğiniz doğru ise ve gerçekten bunu yapan üstadlar var ise onlara Rasulullah’ın şu hadisini hatırlatırım ve hesabını da onun sancağı altında sorarım:

    “Helak olacağınızı bilseniz, yalan söylemeyiniz”

  6. ayrıca 4 boyutlu evrene müdahale yoktur sünnetullah’a aykırıdır demişsiniz…buna karşılık bir yazıdan bir alıntı yapmak istedim.

    Bir gün çölde bir arap kervanı susuz kalmış. Çöl.. Elli atmış kişi. Bunalmışlar. Develer yatmışlar aşağıya dilleri dışarıda. Ötekiler perîşan halde. Ölecekler. Bir de bakmışlar ki dünyânın büyüklerin büyüğü sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz mâiyetiyle geliyor. Bakmış yanında üç dört kişi var Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimizin. Perîşan haldeler. Ordan iki tânesine demiş ki: “Şu tepenin arkasından bir siyah bir köle gidiyor deveynen. Onda su var. Gidin o adamı alın, çağırın bana. Gelmezse zorunan getirin!” demiş. Bakmışlar orda bir şey yok. Hemen koşmuşlar bakmışlar ki hakîkaten bir devenin üstünde siyâhî bir arap binmiş. Şarkı söyleye söyleye gidiyor. Kırbada yanında su dolu. Demişler ki: “Seni Rasûlullah çağırıyor.” “Rasûlullah kim?” demiş herif. Demiş işte “Peygamber.” “Bırak canım demiş. O şairin, sihirbazın birisidir” demiş. “Oğlum hadi gel” demişler. “Ben gelmem” demiş. Çekmiş kılıcı. Bu iki genç yakaladığı gibi onu, zorunan Rasûlullah’ın huzûruna getirmişler. Rasûlullah demiş: “Alın devedeki kırbayı doldurun kırbalarınızı” demiş. Kırbanın ağzına açmışlar. Orda elli kişi var, herkes kırbasını matarasını doldurmuş. Develer içmiş. Yine kırbanın içinde su olduğu gibi duruyor. “Efendim nasıl?” Yavvvv Zât-i Sungur yapıyor bunu. Ben gözümnen gördüm. Bir cezvenin içine biraz su koyuyor şeker. Otuz tâne fincanı dolduruyor yavvvv. Adam şaşırmış: “Ulan bu kırbadan elli tane kırba doldu. Develer içti. Benim kırbamın içinde…” derken içine bir ilham iniiyor. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimize diyor ki: “Ben kusur ettim” diyor. “Lâ İlâhe İllallah Muhammeder Rasûlullah.”

    1. Yazin guzel (bazı yanlis düşüncelerle beraber) bende yeni ufuklar acti Allah razi olsun fakat dedigin gibi ilim yolunda bircok insan konusurken yeni virusler de yukluyor buna sen de dahilsin

  7. Bilesiniz ki Allah C.C. Evrene öyle boyutlardan müdahale eder ki yön bile aciz kalır…
    Perdeyi bir aralasa boyut ve evren sayıları bile aciz kalır…
    İnsan kaldırabileceği kadar ile sınırlıdır…Allah C.C. sınırsız ve boyutsuz Sınır ve Boyutlara hükmeder…

  8. Bit ,Pire ‘nin yavrusunu bile açlığını tokluğunu bilir…Rızkı yollar…
    Bataklıkta batmak üzere olan bir karıncaya bile yardım gönderir…
    milyarlarca sını dahi takip edip her şeye yetişir…

  9. Doğru tabi ki bu konuda sorun yok …Her şeyi Allah C.C. İLMİ ile kuşatmıştır…
    Buyurmuyor mu bakın yarattığıma bir eksik ve noksan bulabilecek misiniz?…
    Allah C.C. nun yarattığında noksan olamaz ancak biz İDRAK ‘ te yoksun kalıyoruz…
    Allah ‘İlmini araştırmak ve incelemek çok güzel tabi ki bize göre korkunç ileri bilgi lakin bilinmez değil…
    Bazı yazdıklarım size gönderilmeden iptal oluyor ve hata iletisi alıyorum…Niçin ?Rastlantı mı ? Hayır…Haddi aşmama meselesi yeteri kadar, gereği kadar ötesi şu an yasak…Aciz KUL’un aczinden başka bir şey değil bu…
    Allah C.C. Haddimizi aşmaktan bizi muhafaza etsin İnşallah …
    Kusur ve yanlışlarımızı af etsin…

  10. Merhaba,
    Sonsuzluk Kulesi web sayfanızı yeni buldum. İki gündür devamlı sayfalarınızı okuyorum. Bu çok değerli bilgierinizi paylaştığınız için çok teşekkürler…
    Yazınızda, meditasyona başlamadan bir korunma duası yapılması gerektiğini vurguluyorsunuz. Ben meditasyon yaparken kayıp gidiyormuş -bazen de çekiliyormuş gibi olduğum için korkup yarıda bırakıyorum. Bu Korunma Duasını paylaşmanız mümkünmü?
    Teşekkürler…

  11. Merhaba,

    Orada kastettiğim, özel, Arapça telaffuzlu bir dua değil, zaten bu tip anlamını bilmeden yapılan Arapça duaların etkisine inanmıyorum.

    Belirttiğim üzere Meditasyon ile insan kısa bir süre içerisinde olağanüstü, sakin, dingin-derin bilinç hallerine girebildiğinden, egonun bu durumları (kendini beğenmek adına) kendini şişirebilmek için kullanma tehlikesi her zaman bulunmakta.

    Dolayısıyla insanın (meditasyon öncesinde değil sadece) günlük yaşamında, yazıda da belirttiğim üzere “Mutlak Varlığın indindeki hiçliğini” sık sık düşünmesi, hatırlaması gerekir. Bu onun “korunma duası” olacaktır. Bu düşünüş, hatırlayış sayesinde ego bir nebze de olsa haddini bilecektir .

    Korunma duasının “Mutlak Varlığın indindeki hiçliğini” hissetme mânâsını yakalayabilmek adına içeriği ise kişinin kendisine kalmıştır.

  12. Merhaba Ahha
    Yazılarını okuyorum son bir kaç gündür ciddi anlamda kendime yakın hisettiğim noktalar var.Fakat kafamı kurcalayan şeyler de var.
    Örneğin sana sormak istediğim daha çok teknik ile alakalı;
    Anlıyorum zikir manâ yüklenmeden faydalı değil bu konuda hem fikir olabilirim.
    ama uzun süredir çeşitli zikirler yapıyorum Ahmed Hulusi ‘nin Dua ve zikir kitabından edindiğim esma lar üzerinde yoğunlaştım son 1 senedir. Ve bu zikirleri yaparken kesinlikle Manâ üzerinde hiç kafamı yormamıştım esmalar konusunda.Yani bir Fettah isminin;
    “açılım yapan tıkanıklıkları açan ”
    olduğunu biliyorum fakat bunu zikir yaparken kafamda hiç düşünmemiştim.Tv izlerken yolda yürürken bile bu isimi ve bununla beraber bir kaç ismi zikrettim 1 senedir.
    Şimdi sana sormak istediğim bu zikirleri teknik anlamda nasıl yapılması gerektiği?
    Yada nasıl tefekkür edilmesi mi demeliyim?
    Fettah ismini nasıl tefekkür etmeliyim nasıl ona manâ vermeliyim ki faydasını göreyim?
    aynı şekilde bir “Alîm”  isminden nasıl istifade edebilirim?
    Zira kafam karışmış durumda okuduklarımdan sonra.
    Eminim benim gibi bu konuyu çok merak edenler vardır ve vereceğin cevap cidden çok faydalı olacak.
    Nasıl yön vermeliyiz irtifâ kazanmak için bu yolda bize bilgi verirsen çok sevinirim.
    Ayrıca teşekkür etmem gereken diğer bir kısım.
    Kitaplar bölümün.Muhteşemsin.Gerçekten arayıp bulamadığım kitapları sitende görünce nasıl saldırdığımı hatırlamıyorum.
    Çok teşekkür ediyorum.İlmi anlamda inanılmaz faydalı oluyorsun.

    Mert Kayalı
     

  13. Merhaba Mert,

    Kur’anda şu ayrım vardır: Ben de bunu bu yazıyı yazdıktan çok daha sonra yenice fark ettim; ve bunu da artık paylaşmam gerekiyor:

    1- Rabbinin ismini ve Allah’ı anın ayetleri uyarınca, “Allah” isminin kendisi ve işaret ettiği mana zikredilir; yani yazı içerisinde de belirttiğim üzere kişinin varlığının Allãh ile ayakta durmakta ve dâim olduğunu, O’nun azâmetini, birimsel varlığının O’nun indindeki yerini ilk etapta düşünmesi, sonra tefekkür edip hissetmesi ve nihâyetinde de yaşaması olayıdır!

    Kur’an odaklı din anlayışına göre, “Zikir” asla ve asla belirli bir takım sayılarla çekilen Budist mantraları gibi değildir. Konsantre biçimde yapılan Mantraların yararı vardır; ama bizden istenen bu değildir. Bunlar kişideki (özünden perdeli bedensizliği yaşayan) cin boyutunu açığa çıkartır.

    Zikir kelimenin tam anlamıyla “hatırlamak” demektir. Bunun bir çok Kur’ani delilinden birisinde, Musa, Hızırı arama yolculuğunda yanındaki delikanlıya, Yuşaya “azığımızı hatırlamamı bana şeytan unutturdu” demektedir. Burada geçen kelime Zikirdir ve o an akılda olmayan bir bilginin akla getirilmesi, tutulmasıdır.

    Allah ismi ayrıca içi dolu bir şekilde yavaş yavaş, gönlü manaya vererek, kalbinin ürperişini hissederek tekrar edilebilir.

    Ben de şahsen yalnız başıma oturup, Allah ismini tek başına veya (Subhanallah, Elhamdülillah, Lailahe illallah vs.) içinde geçtiği başka bir zikri=özü hatırlatıcıyı zikrediyorum.

    Bu anlamda Zikir, Allah’a kul/Abdullah olabilmek adına vardır. Allah’ın isimlerine/özelliklerine/manalarına kul olunmaz (Potansiyeli ifade eden Rahman ismi hariç). El Alimin kulu (Abdul-alim) olmaz; El Alim olan Allah’ın kulu olunur. Mekke müşrikleri de bu hatayı yapmışlar ve Allah’ın manalarını ilah edinip/heykellerle temsilleyip kulluk etmişlerdir.

    2- Fakat, “En güzel İsimler” denilen manalar ise birer dua aracıdırlar, Rabbin ismi=Allah gibi zikredilmezler. Kur’an dua edin kelimesiyle ayrım yapar çünkü.

    “Allãh’ diye çağırın/dua edin, ‘Rahman’ diye çağırın/dua edin… Hangisi ile çağırırsanız/dua ederseniz, Esma-ül Hüsna O’nundur (İsra-110)

    Yani, en basit anlamıyla; Mutlak bilgi sahibi, El Alim olan Allah’ım bana İlim ver,
    Kalpleri ferahlatan El Fettah Allah’ım, zihnimi sakinleştir, işlerimi kolaylaştır der gibi..

    Veya,

    bizden açığa çıkan İlimle şımarmamak için.. El Alim olan sensin…
    bizden açığa çıkan Gönül ferahlığını kendimizden bilmemek için.. El Fettah olan sensin… der gibi..

    Bunlar işin dildeki yönü..

    İlim öğrenmek, kalbin ferah bulması için bulunulan ameller de işin fiili ve daha keskin, gerçekçi, faziletli olan yönüdür. Allah isimleri ile yapılan fiili dualardır, bu dualar ile bizlerden açığa çıkartılan Allah manalarıdır.

    Örneğin, El Halim isminin dengeli açığa çıkması/duası, kızgın olduğumuz bir insanı affetmektir, hoş görmektir. “Halim” ismini defalarca çekmek değil.

    Tefekkürü nasıl olur? Veya “Halim”i yaşamak ne demektir?

    Örneğin, dikkatinizi dağılmayacağı sessiz bir köşeye çekilmek ve tüm hoş görmediğiniz insanları teker teker düşünüp kendimizi onların yerine koymaya (duygudaşlık-empati) yoğunlaşmak, onların neler yaşadığını, hangi deterministik yasalardan, süreçlerden (genetik, çevre şartlanmaları) geçtiğini ve ellerinde çok fazla bir şey olmadığını (Çünkü, Beynine hükmedemeyen Kadere tabidir! ) düşünmek, belki ağlamak ve affetmektir. İşte böyle bir konsantrasyonla yapılan Tefekkür/Dua (dikkat edersen Halim ismini bu süreçte hiç anmıyoruz) kişiyi eski kişi yapmayacaktır, çünkü az da olsa Beyin YENİLENDİ ve örneğin ağladığından dolayı cehennem ateşinin bir kısmı da söndü (kişi hafiflediğini hisseder).

    Kısaca böyle Mert. Selamlar.

  14. Gerçekten kafam karıştı.Zikirle kendimizde var olan potansiyeli açığa çıkartmıyormuyuz?Aşağı yukarı zikir çalışması yapan(bilimsel anlamda)Esmaların anlamlarını bilir.Bilmese bile zaten o kişide mevcut.Dışardan gelecek bir hibe değil.Esmaları okudukça o mevcut potansiyel açığa çıkacak.Üstadın dua ve zikir kitabında sıkça söz ettiği gibi..Gerçekten arapça bilmemle alakalı okuduğum dua ve zikirlerin anlamlarını zaten biliyorum.Nasıl yani anlamlarını bilmeyenlerde o potansiyel açığa çıkmıyormu?

    1. Kafanız karışıyorsa yukarıda paylaştıklarınızı ezberden tekrarladığınız, onlara sorgulamadan inandığınız sonucu çıkmıyor mu?
      Sorularınızın cevapları “Beyin ve Zikir” yazısının içerisinde..

  15. Hiç bir şeyi ezberlemem,bukadar hiddettlenmeniz b’en fakire değil Sanırım Üstadların Üstadı Ahmet Hulusi bey’e neyse canınız sağolsun.

    1. Est. ne hiddeti :). Yazı dilinde, birbirini yüz yüze tanımayan insanlar arasında duygu aktarımı kolay olmayabiliyor. Zihin nasıl çalışıyorsa karşı da o şekilde çalışıyormuş gibi mana yükleyebiliyor/zannedebiliyor.

      Yanlış anlaşılma için özür dilerim. Sadece şunu demek istemiştim: Üstadlar üstadı diye iman ettiğiniz muhteremin size öğrettikleri var iken, benim yazdıklarım nasıl olur da kafanızı karıştırabilidi? Kafanız kaışıyorsa demek ki Hulusi beyin anlattıklarına yeterince inanmamışsınız anlamı çıkar.

      Her neyse.. Selam ve sevgi dolu günler dilerim.

  16. Kafamın karışmasındaki etken sizin yazdıklarınız değildi.BAZI yorumlardı.(yazdığınız tüm yazıların yorumları)Ayrıca kafamı karışsa açıpta sizin yazılarınızı okumam.Vaktim çok değerli ve yazılarınıza değer veriyorum ki okuyorum.Daha sonra Ben Allah,Kuran,Peygamber öğretisine uyan bütün yazıları okurum.Üstadın yazdığı bütün eserlere,söylediği her kelimeye yeterince inanırım.İnanmakla kalmaz tefekkür ederim.

  17. Selam.
    Yazılarınızı ilgiyle takip ediyorum..Aslında söylemek istediklerime tercüman olmuşsunuz..Allah ilminizin bereketini artırsın…Kabukta yaşayan meyvenin tadını alamaz elbette….Ama ne acı ve hazindir ki Allah, Kitabı ve tüm peygamberleri insanları özgürleştirmek ve onlara ne olduklarının bilincine varmaları için göndermişken bizler; cehaletimize gömülerek, efsunlu, kolay, sorumluluğu üzerimize almadan ne çok şey bekliyoruz değil mi…Söylenecek çok şeyy var..dil ve ifade sınırlı..hoşca ve dostca kalın..Selametle..

  18. Sonsuzluk Kulesi merhaba. Yazılarınızı tekrar tekrar okuyup anlamaya çalışıyorum, özellikle zikir konusu ile ilgili.
    Tefekkür de, düşünmenin ötesine nasıl geçebileceğimi bilmiyorum. Hissetmek ve ürpermek. Bu duyguyu nasıl ortaya çıkarabilirim. Verdiğiniz limon örneğindeki gibi, o benim bildiğim, tattığım, yaşadığım bir durum olduğu için, daha limon derken tüm hücrelerim, bu bildik isme tepki veriyor. fakat “la ilahe illallah” , “Allah hu” zikrinde, belki bende zaten var olan, ama henüz bilincinde olmadığım, zikir esnasında yaşamam gereken bu hisleri, duyguları nasıl hissedebilirim, kuru kuru tekrar ötesine nasıl geçebilirim. Sadece düşünmenin yeterli olmadığını, hissetmemiz gerektiğini anlıyorum yazılarınızdan. Bu konuda lütfen sizden önerilerinizi bekliyorum. Teşekkür ederim.

  19. Aslında bunun detaylarını da Tefekkür (Afaki + Enfusi Tefekkür) yazısında vermeye çalışıyorum.

    Düşüncede derinleşme (sorma, okuma, anlama, kavrama, yaşama geçirme) süreci zaten insanı hissetmeye sürükleyecektir zamanla, sabırla, sebatla. Elbette tavsiye edilen diğer ibadetleri de uygulayarak, bunlar kalbin çalışmasını daha da kolaylaştıracaktır. Ben şahsen başlangıçta en önemli olarak “boş söz, konuşma ve işlerle ilgilenmekten, malayaniden” yüz çevirmeyi görüyorum Ferihan hanım. Sürekli kendimizi izlememiz, uyanık, dikkatli olmamız gerekiyor.

    Şahsen Tv izlemiyorum, gündemi takip etmiyorum, bana ahireti, Allah’ı hatırlatan dostlar haricinde arkadaş çevremi kısıtladım vs. vs. Siz kendinize göre zihninize giren verileri ayarlayabilirsiniz. Bu durum zihni sakinleştirecek ve hissedişi hızlandıracaktır.

    Zikir çekme, Tanrı’nın sihirli sopası kolaycılığına kaçmayalım.. Tefekkür, tefekkür, tefekkür…

    Kur’an’da bahsedilen Zikir, gün içi davranışlarımızla Allah’ı hatırlamaktır, kelimelerden bağımsız olarak. Tefekkürün hasılasını almaya başladıktan sonra ise halkımızın bildiği anlamdaki tekrarlı zikir bir işe yaramaya başlar. Çünkü tefekkür ile o kelimelerin içerikleri dolmaya, mana frekansını çekmeye başlarız.

    Limon ile ilgili mana frekansı vardır hali hazırda. Ama siz hiç hayatınızda limon yememişseniz, limon kelimesinin zikri, o mana yumağı dursa da, orada sizi etkilemeyecektir, bağlantı kurulmadığından.

  20. konuşmak denilen kelime armonisinin enerji içermesi mümkün değil midir..? bu enerjilerin kalpleri teshir etmesi kesin..esma konusunda bu daha da farklı gibi geliyor..daha önce anlamını bilsem de ancak neye etki ettiğini bilmeden kaç esmayı çekme usülüyle tekrar ettiğimde hiç ummadığım,beklemediğim etkilerine şahit oldum..ayrıca bunca tefekkür ve sorgulama melekesi bile bizdeki esmaların aktivite olması değil midir zaten..ancak kur’an ve namazdaki ifadelerin onca tekrar olması halinde bile fayda görülmüyor..ve kur’an da olsa zikirler de olsa hepsinin sonu bi şeyleri farketmeye çıkıyor…ruha yüklenen bi şeyler varsa bu bilgidir,bilgi enerjisidir sadece..buradan bile;bilmekliğimi istedim sırrı var sanki…herşeyin bilgi projeksiyonu olması her boyut ve yönüyle ve bizlerin tabiri caizse balığın denizde yüzmesi gibi ilim okyanusunda yüzmemiz olası bir durum..onca uğraş hep bilinmeyenleri bilmek için mi?kainatın sonsuz düzende olması ve insan yapısının kısıtlı olması herşeyi bilebilmemizi imkansız kılıyor..varlığımızdaki kap ile bu okyanusdan kap doluncaya dek ilim mi toplamaktır kulluk..??

  21. Ben de Nas suresinin nöron anlamına geldiğini düşünüyorum. Benim görüşüme göre nas suresi şu anlama geliyor: “Kendine de ki: Düşünerek ürettiğim ve nöronlara bölünerek fiziksel ve ruhsal gerçekliğimi oluşturan tüm negatif düşünce ve duygulardan; korkudan, öfkeden, kıskançlıktan, suçlayıcılıktan, eleştiriden, tembellikten, hastalıktan vs. doğru nefes almaya, düşüncelerimi kontrol etmeye, mantıklı ve olumlu düşünmeye, cesur olmaya, sakin olmaya, dikkatli olmaya sığınırım” gibi… Nas kelimesi halk olarak çeviriliyor bende bir bedenin halkı ne olabilir sorusunu kendime sorduğumda nöronlar olduğuna karar verdim ve nüzul sırasına göre 21.sırada olması ile nöronların 21 günde bölünmeside bunda bir etken oldu. Bende sizin gibi kuranı arapça bilmediğimiz bir dilde okumanın hiçbir anlamının olmadığını, ezberlenilmesi değil anlaşılması gereken bir şey olduğunu düşünüyorum. Peygamber isimlerinin de her kişinin bilincinin evrimleşebileceği rütbeler olarak görüyorum. Yani bir insan çoğunluğun inançlarından ve davranışlarından soyutlanmış ve kendini gerçeği bulmaya adamışsa o kişinin bilinen ismi ne olursa olsun, ruhsal anlamda meryem ismine sahiptir gibi…Bu durumda muhammedde 1400 yıl önce yaşamış olan bir insan olamıyor yalnızca aramızdan bir kişinin 1400 yıl önce muhammed rütbesine evrimleştiği anlamına geliyor. Başka bir anekdot da allah katında 1 günün insan katında 1000 yıl olması. İnsan mutsuzken zamanın çok yavaş mutluyken çok hızlı olduğunu söyler, bu bağlamda allah insana oranla aşırı derecede mutlu olmalı yani heran mutlu…Bu enteresan bişey ve muhteşem…Her an mutlu olmak demek herşeyi sevmek ve herşeyden zevk almak demek…

  22. arkadaşlar bence yazının tamamını okuyupta öyle uzun uzun düşünmeye gerek yok ben şahsen katılmıyorum bu yazılara ne kadar mantıklıda gibi gelse de bize sonuç olarak zikrettiğimiz arapça kelimeler telafuzunda insanın beyninde açılımlar yapar yok limon muş yok bilmem ne bu zaman de artık ses tanıma sistemi ile açılan kapılar var kapı sesimizi nerden tanıyor bizi nerden tanıyor da ses komtu ile kapı açılıyor.10 yıl kapı ile konuşup sohbet mi ettik beni tanıyor yok tabikide,kelime arapça olduğu için tekrarı beyinde ki diğer nöron aktivitesini de devreye koyuyor zaten özelliği arapça olması yukarıdaki yazıyı yazan şahıs uzun uzadıya bişiler yazmış ben katılmıyorum başka yerlerde araştırın daha iyi

  23. Yazınızı ilgi ile okudum ve faydalandım.

    Benim zikir ile ilgili kendimdeki tespitim şöyle: kendimdeki eksikliğini tespit ettiğim anlam yönünde ilgili esmayı o anlam bende açığa çıkana kadar zikrediyorum. Belli bir sayı ile değil ancak ben süre ile zikrediyorum; mesela yarım saat veya bir saat gibi ve her gün.
    Hatta bazı esmaları 2 saat süreyle zükrettiğim oluyor; genelde süre kriterim bilinç durumumdaki değişim oluyor. Yani zikre başladım diyelim ilk 10-15 dakika bir şey hissetmiyorken sonraki dakikalar zikrin gücünü( başka şekilde ifade edemiyorum) hissediyorum.

    Zikrettiğim esmanın anlamlarını araştırıyorum yani bilerek o esmayı seçiyorum ancak o esmanın derinlemesine anlamını idrak etmeden bilmek mümkün değil çünkü kendimde o anlam eksik zaten.
    Her neyse kendimde tespit ettiğim şey belli bir süre (1 hafta veya birkaç ay olabilir -anlamın bendeki eksikliğine bağlı olarak) o zikri çektiğimde zikre konu olan esmanın anlamları açılmaya başlıyor ve kendinde o anlamları bulmaya başlıyorsun.

    Benim tespitim sizin tespitinizle tamamen zıt.
    Çünkü benim tespitime göre zikir sonucu ilgili esmanın anlamının karşılığı olan NÖRON AĞLARI beyinde oluşuyor ve ancak bundan sonra ben o anlamı kendimde bulmaya başlıyorum.Yani kapsama alanıma giriyor.
    Buradan da esmaların kendi frekansları olduğunu ve o frekansların tekrarı sonucu beyinde açılım oluştuğunu doğrulamış oluyorum.

    Not: bu doğrulamayı yapmadan önceki şahsi görüşüm sizinle aynı yönde idi. Ancak tam olarak anlamını bilmeden tekrar ettiğim esmalar açılım oluştuyorsa bu o esmaların sözcüklerinin de frekanssal güce sahip olduğunu gösterir diye düşünüyorum.

    Değerli görüşünüzü ilgiyle bekliyorum.

    1. Ali Bey, tespitinizle yazı içerisinde anlatmaya çalıştığım aynı aslında.. :)

      Siz, o ismin anlamını derinlemesine araştırarak, o tekrar edilecek sözcüğe bir anlam, moda tabiriyle frekans yüklüyorsunuz. O sözcüğe yüklenen anlam doğrultusunda da kendinizi yeniden programlıyorsunuz. Yazı da bunu anlatıyor.

      Beyniniz bu anlamlar doğrultusunda kendisini tetikliyor, dikkat kesiliyor ve gün içerisindeki davranışlarınız da bu doğrultuda/bu niyetle şekil alıyor. Tamamen başka bir sözcük alıp ona da benzer manaları yüklerseniz, kodlarsanız ve tekrar ederseniz, gene benzeri etki oluşturacaktır!

  24. Verdiğiniz değerli bilgiler için minnettarım.

    Bahsettiğiniz küçük nüansı ben de düşündüm ancak emin olamadığımdan sizin görüşünüzü almak istedim bu konuyu tekrardan düşünüp kendi içimde karara vardım.

    Tespit ettiğim şey aslonanın esma ile işaret edilen anlmın kendimizde açığa çıkması idi. Zikir bu anlamda sadece araç oluyor, anlam kendimizde açığa çıkınca o zikrin işlevi de bitmiş oluyor. Bu tespit ise sizin dediğinize daha yakın.Bunun sağlaması ise şudur:
    Çeşitli ülkelerde ecnebi dediğimiz Allah velileri de var ki bunlar Arapça zikirler yapmadan o anlamları kendilerinde buluyorlar. Zaten önemli olan da netice almak.

    O halde yöntem şu olmalı:
    Kendimizdeki eksikliğinden dolayı cehennemimde yandığımız anlamın tespit edilip o anlamın yaşanmaya çalışılması sonucu yavaş yavaş eksikliğin dengelenmesi ile o cehennemden çıkmamız.
    Zaten İnsan-ı Kamil olarak bahsedilen de tüm anlamları hatmetmiş, kendinden dengeli bir şekilde toplamış kişi değil mi.

    Selemlar sevgili dostum :)

  25. sayın bu konuya meraklı ilgili insanlar şimdi bu karmaşık fikirlerin düşüncelerin içerisinde aklınıza hiç böyle bir düşünce geldi mi islami kaynaklarda yada islam bilginlerinin su sözü size neyi hatırlatıyor söz bu ” aşk ile bir kere Allah diyen aşk olmadan 1000 kere Allah diyenden daha doğru Allahı zikretmiş ” derler – ve bir keresinde Hz Peygamber bir sehabenin yanına geldi onu önünde bulanan bir yığın taşlarla Allahı zikr etmeye çalıştığını gördü ve ona dediki ben sadece 3-4 defa söyledim seninkilerin hepsinden ağır gelir dedi…

    1. Ali Bey, yani diyorsunuz ki esmaları sadece tabiri caizse papağan gibi zikretmenin hiçbir etkisi olması söz konusu değil söz konusu esmaya ya da benzer herhangi bir kelimeye ya da isme hangi anlamı yüklemişsek, o anlam doğrultusunda şartlandığımızdan (programlanma) dolayı etkilerine maruz kalıyoruz… Doğru mu anladım? :)

  26. Şahsen Tv izlemiyorum, gündemi takip etmiyorum, bana ahireti, Allah’ı hatırlatan dostlar haricinde arkadaş çevremi kısıtladım vs. vs. Siz kendinize göre zihninize giren verileri ayarlayabilirsiniz. Bu durum zihni sakinleştirecek ve hissedişi hızlandıracaktır…….. yazmışsınız ya tamamıyle katılıyorum.. zaten esmalar ve tefekkürlerden sonra bambaşka bir dünya oluştu kendiliğinden bende Sonsuzluk Kulesi Bey..İnanılmaz bir düzenleme ile ( O nun dilemesi ile ) çevrem değişti, görüşüm görüşüm değişti ve tüm ilgim Allah a yöneldi :) Çok Şükür /Elhamdülillah.Hakkını verebilmek adına Ahmet Hulusi Bey e sonsuz teşekkür ediyorum hergün ..Bir yazısıyla başladım şimdi burada sizlerleyim :) ve kimbilir daha ne kadar genişleyeceğim :) Sizden de Allah razı olsun :)

  27. Sonsuzluk Kulesi merhabalar..sıze bır sorum olacak yardımcı olursanız sevınırım ben yaklasık bes aydır bellı esmaları zıkredıyorum.pasıf ve cekıngen bır ınsanım. bır topluma gırdıgımde kendımı ıfade edemıyorum, cekınıyorum.ınsanlarla ıletısım kuramıyorum, muhabbet edemıyorum buda benı cok uzuyor .yanı sosyal,cesur, konuskan bırı olmak ıstıyorum. bunlardan dolayı Allah’ın kahhar,cebbar,azım,vedud fettah esmalarını zıkredıyorum uzun zamandır. ınsallah devamda edıcem ama sıkıntı ettıgım bu durumda hıcbır degısme, gelısme olmadı .esmaların anlamlarını neye ıyı geldıgını bılıyorum ama acıkcası zıkrederken kendımı cok veremıyorum aklıma turlu turlu dusunceler gelıyor.acaba bu sebeptenmı bende bır ılerleme yok.yoksa henuz erkenmı yanı daha bır sure daha devammı etmelıyım mesela bır sene oluncaya kadar.benı aydınlatırsanız cok mutlu olurum…

    1. Merhaba Seren Hanım, bu sorunuzla Zikir’in ne olduğu konusunda altına yorum bıraktığınız bu yazımı okumadığınızı düşünerek söylüyorum: Belirttiğiniz minvalde, zikir çekerek bir “şeyler” olunabileceğine inanan birisi değilim. Siz de bunlarla zaman kaybetmeyin derim, güzel insan..

      Size Kitap önerileri paylaşımında da ismi geçen Özsaygı kitabını bir kaç defa okumanızı salık verebilirim Zikir = Tavsiye = hatırlatıcı olarak.

  28. arkadaslar merhaba ben 18 yasındayım bundan 2 yıl önce ALLAHIN MÜHEYMİN ismini zikrettim manaları bende açılım yapmaya basladı zeka kapasitem eskisine göre çok iyidi yaklasık 3 ay devam ettim ama zeka kapasitemin artacagına ve mananın bende acılacagına çok inaniyodum ve birsey istedigim zaman direk oluyodu dua ediyodum anında ALLAH duama karsılık veriodu zeka kapasitem zehir gibiydi daha çok arttırmak istiyodum inanın maksat inanmakta ben inandım 1 haftada sonuç aldım ama asırı inanıyodum insanların düşüncelerini okumaya çalısıyodum sonradan gece yatarken karanlıkta siyah siyah gölgeler görmeye basladım sure okudum 1 ayda geçti ama zikirden oldu diede zikiri bıraktım sizce geri baslamalımıyım die düşünüyorum zikire fikrinizi almak isterim bu konuda

  29. Öncelikle merhaba benim aklıma en çok takılan bir konudur zikir.Düşüncelerimi aktarmak istiyorum.Şimdi herşeyin bir dalga boyu olduğunu biliyoruz mesela renklerin bir dalga boyu var belli frekanslar ihtiva ediyor siz o rengin ne anlam ifade ettiğini düşünmüyorsunuz ama o sizi etkiliyor.Mesela trioid hastasına deniz kenarına git dedikleri gibi hükmünü görüyor.Taşların bir enerjisi var siz inansanızda inanmasanızda sizin auranızı etkiliyor yani herşeyin anlamını bilmeniz gerekmiyor sünettullah gereğini yapıyor bu konulara merak saldığımda ebcedi duymuştum araştırdım ismin ebced değerine gelen esmayı buluyorsunuz neyse barkın bana koyulan isim bana en yakın esma Rafi çıktı ebcede göre rafi makam ve mertebe yükselten manası ve ben şok oldum çünkü bugüne kadar ne kadar işe girmişsem hep yükselmiştim aynı zamanda diğer şeylerdede hep yükseliş yaşayan bir insandım ve o zaman anladım bir sistem işliyor.Benim anlamını bilmediğim ismim yani koyarken bilmiyordum 10-12 yaşlarında öğrendim ve anlamı göç anlamında yükselmekle uzaktan yakından ilişkisi yok ama rafi bende tecelli etmişti aynı zamanda astrolojik tesirlerin anlamı bilinmiyor ama hükmünü görmesi gibi.Siz eğer arapça harfler o mananın en iyi frekansını yaydığı harfler derseniz o zaman manaya gerek kalmaz yani arapça okuyan herkes değişir.Diğer türlü hem arapça oku hem mana düşün dersen bu sefer niye arapça dayatıyorsun derim manadaymış hikmet derim.Arkadaşlar bunlar kafayı kurcalar sadece mana dediğimiz şey okuduğumuz şeyin bizde anlamını açığa çıkarması.Beyinde nöron ağları vardır siz birşeyi anlamını bilmeden yani hiç vedud isminin manası bilmeden ona direkt verin evet bu frekans yayılır istesende istemesende ama bir sorun çıkar ortaya sen vedudu çekerken odaklanamazsın çünkü anlamını bilmiyosun yani anlayarak 10.000bin nöron aktive oluyosa sen 100nöronla yetiniyosun beyin mantık bölgesi çlışmıyor düşünce çalışmıyor sadece dil konuşma çalışıyor buda çok az bir enerji üretir hiç etkisi olmaz diyemezsiniz anlamını bilmediğinde ayrıca anlamını bilmediğin için farklı düşüncelere kayar aklın ve bir süre sonra bırakırsın bırakmasssan bir diğer tehlike bu kelime anlamını yaparken sende etki bırakır ama sen bişey düşünmediğinden kelimeyide tekrar ediyosun mantra gibi yani beyin alfaya geçer ve sen anlamını bilmediğin bişeyi tekrar ederken cinni tesirler vehimler altında kalabilirsin 100 nöronu kullanıp kelime ihtiva edicem diye cinler boşlğu yakalayıp alfa boyutunda bilinçaltına tesit eder her türlü anlamını bilmediğin zikir en fazla %10katkı sağlar oda işin rast giderse dediğim gibi kendini cini kuvvelerlede bulabilirsin ama tekrarlıyorum anlamını bilmesende nasıl mavi ışık troidi etkiledi deniz yaptığın zikirde etkilerama kalıcı olmaz bir iki yaparken tehlikeler olur üç anlamını bilmediğin için canın sıkılır ne yaptığını bilmiyosun inanç olmayınca sıkılırsın ve bırakırsın zaten anlamını bilmeden yaptığında devam etmensadece bir tek şartla olur oda bir süre sonra merak edip araştırırsın yoksa yararı olsada devam etmessin anlamını bilmediğin için.Ama her kelime her harf belli frekans yayar anlamını bilmesende bir kez okusunda azda olsa o etki yaşatır.Şimdi diceksinizki o zaman namaz kılıyorlar ama islam alemlerine bak.Siz namaza durdunuz anlamını bilmeden arapça okudunuz 100 nöronla yaptınız bu işi diyelim ne oldu az bir enerj yakaladınız yani yaşayamadınız namazı sonra namazdan çıktınız anlamını bilmediğiniz için yaşamanız devam etti herşeyi anlamını bilmeden yaptığınız için allahın kuranda iyilik,komşu hayatı,barış,adalet anlamlarını bilmediğiniz için diğer şartlanmalarınıza göre yaşarsınız mesela size anlamını bilmediğiniz birşeyi bilinçaltından etki yaratabilirler mesela Sonsuzluk Kulesi bir yerde anlamını bilmediğin bir dilde bilinçaltına veri verilse anlamazsın bilinçli düzeyde anlamassın ama sana alfa boyutunda verse bir anlam ihtiva eder çünkü ona uygun frekans açılır beyninde şöyle düşün Vedud ne sevgi manası yani kelimenin açığa çıkmış hali sevgi başka dilde başkadır ama hepsi aynı manaya hizmet eder Arapçada bu manayı yaşatabilecek en iyi frekansa sahip olduğu için o manayı yani o kelimenin meleki kuvveleri açığa çıkartacak en iyi frekansı yayar ama bunu yaydın iyi hemen bunu yaşamasın burda hissedişi girer anlam girer şimdi namaza durdun iki insan anlatıyorum.Birinci arapça okudu mana bilmiyor ne okuduğunu bilmiyor diyelim sadece okuyor ne oldu 100 nöron aktive oldu bu kadar frekans yaydı bu kadar meleki kuvvelerle iletişime geçti tabi bu arada aklına anlam ihtiva eden bişey gelmediği için cinler boşluğu buldu vesvese attı ve o meleki kuvve indi eksiye namazdan kalktı sıfır elde var sıfır ne kelimenin ihtiva ettiği manayı hissetti nede yaşadı.O kelimenin yaydığı frekansı hissetmesi için aurasında o enerjilerin olması lazım yani vücuduna beynine o meleki kuvvelerin inmesi lazım inmesi için rezonansa girmesi lazım bunun için derin bir nöron ağ olması lazım ama 100 nöron gerekli yeterli enerjiyi çıkaramayıp rezonansa giremedi ve hissedemedi.Diğeri namaza durdu okuduklarının anlamını bilerek arapça duaları okudu anlamını bildiği için 100 değil 10.000 nöron aktive oldu bide manayı düşünüyor beyin daha çok efor sarfetti oldu 100.000 bin bunlar misal örnektir bilimsel rakamlar değil.Ne oldu çok yüksek miktarda bu enerji yaydı ve rezonansa geçti o meleki kuvveler indi ona ve o namazı yaşamış oldu tabi gitmedi namazı yaşadığı için meleklerle rezonans oldu enerji alıyor halen ve tüm gününü güzel geçirdi mutlu geçirdi ve güzel şeyler oldu.Yani arapça kelimler anlamını bilmesende hükmünü görür ama bilincin seni rahat bırakmadığı için hiç bişey anlamazsın farklı düşüncelere kayar az nöron aktivitesi olur.Ama zikir farklıdır çünkü sürekli tekrardır anlamını bilirsen çok faydas olur yüksek nöron ağı anlamını bilmeden bazı tesirlerden kaçınmak zordur artı çekmezsin bırakırsan sıkar anlamını bilmiyorsun ne işe yarayacak bilmiyorsun tek şart bir süre sonra merak edip araştırmandır bunla birlikte berki bişeyler yaparsın.Şartlanmaya gelicek olursak mesela fatiha anlamını bilmeden okudun şartlanma yapanlar anlamını bilmez genelikle dua ve zikir kitaplarına bakarlar.Adam okuyor mesela rızık duası okuduğunun anlamını bilmesede ne işe yarayacağını bildiği için mesela bunu oku rızkını artarra şartlanıyor ona şartlanır hiç anlamını bilmeyen 100 nöronsa şartlanma biraz anlam ihtiva ettiği için 1000 nöron olur ve şartlandığın doğrultuda tekrarına göre isteğin gerçekleşir buda tanrı inancıdır şartlanma olanlar genelikle bu inançta olur.Yani arkadaşlar burda niyet önemli siz bazı sembollerle veya kelimelerle büyü yapabiliyorsunuz berki karşı taraf yaptığının anlamını bilmiyor ama etkileniyor o dalgalar onu sıkıyor.Yani sizin tanrı inancıyla sistemi harekete geçirmenizle büyücünün bu bilgileri bilip kullanması sizin doğru yolda kullandığınız anlamına gelmez ahiretide düşünelim ne diyor Ahmeh hulusi şu duayı bu kadar yap bu duayı şu kadar yap bunların bi işlevi var yani evet siz bir isteğiniz için bir duayı anlamını bilmesende oku o işlevi gerçekleşir ama sen halen tanrı inancındasın ahirette halen bir sıfırsın.Ahmed hulusinin anlatığı eskiden anlamsız bilmeyerek yaptıkların olduğunda tanı inancına göre yapıyordun şimdi allahı öğren bil ona göre yaşa yaptığın duaları özündeki allahın kabul ettiğini bil manasını bilerek akılla yap şartlanmayla değil manasını bilki yaptığın herşey ahiretine yansısın siz birçok iyi şey yaparsınız berki sistemi öğrenip anlamını bilmeden şartlanmayla dualarla zengin olursunuz ama ahiretiniz bitimek için Şirk kavramı yeterlidir.Sağlıcakla kalın bunlar benim düşüncelerim son vardığım kanılar bunlar.

  30. Öncelikle şunu söylemek isterim zikir denilen olay aslında bir hatırlama aklına getirme kafasında canlandırma olayıdır onun için herhangi bir kelimeyi Siz tekrar ettiğinizde o kelime size ne hatırlatıyorsa o istikamette düşünce içine girer ve Ruhani kuvvetinizi o düşünce üzerinde yoğunlaştırır sınız ancak burada çok önemli olan bir husus var o da tekrar ettiğiniz mananın anlamı üzerinde olan inancınız Çünkü kesin öyle olduğuna iman edilmeden akla gelen şeyler İnsan Ruhunda bir güç oluşturmaz Onun için burada iman çok önemlidir gerçeği bilmek ve bu bildiklerini hayalinde hatırında canlandırmak insan ruhuna güç verir ve böylece doğru enerji denilen etki ancak o zaman ortaya çıkar Bunun dışında gerçeği bilmeden anlamadım bir kelime ya da mana akla geldiğinde insan farkında olmadan negatif olumsuz zararlı bir inanç içine girer işte bu
    islam’da şeytana farkında olmadan Tabi olmak onun oyuncağı haline gelmek demektir çok tehlikeli ve zararlı bir uygulamadır Onun içindir ki tekrar edilen kelimenin gerçek manasını bilmeden anlamadan idrak edemeden yapılan tüm tekrarlar kişide yanlış düşünceler ve manalar ortaya çıkartır Mühim olan ve önemli olan tekrar edilen kelimenin gerçekteki manası ne onu bilmektir bilmeden yapılan bu şekil eylemler negatif ve zararlı sonuçlar ortaya çıkaracaktır sonuç Eğer ki siz Allah’a hakkı ile dosdoğru ca itaat ederseniz o size doğru bir anlayış verir önemli olan Allah’a bilmektir

    1. Söyledikleriniz doğru ama her harfin yaydığı bir frekans vardır kelimelerin yaydığı frekans vardır biz zaten kuranda bunların muntazam bi şekilde olduğunu bildiğimiz için arapça okuyoruz veya zikirler tavsiye ediliyor yani ne olduğunu bilmesenizde o frekansa dalarsınız ama (İman,mana burda devreye girer)Mana söylediğiniz şeyi yaşamanızın adıdır ve bunun kalpten olduğuna inanıyorum duyguların,hissedişlerin kalpten olduğu bilimcede ispatlandı zaten.İman isteğin yapılan şeyin büyüklüğüdür ona olan inançtır.Yani siz bişeyi anlamını bilmeden manasını bilmeden okursanız sadece beyninizin dil kısmı buna yönelir çok ufak çaplı bir çalışma olur ve aklınız başka yerlere kayar yani yaptığınız şeyden bişey anlamassınız.Mesela Allahın Vedud ismi düşünelim(sevgi) şimdi ben vedud diyorum o frekansı yaymaya başladım ama sadece dilde söylüyorum hissediş yok inanç yok diyelim sadece beyinde konuşma bölümü çalışır ve bunu çok az söylemiş olurum yaymış olurum kalp nöronları hissetmediğim için o manayı hissetirmez bana yana sadece bi papağan gibi söylerim ama 0 faydası var diyemezsiniz ağızdan çıkar her kelime hükmünü görür kainatta en azından kuran Allah tarafından indirildiği için her kelimesi her harfi beyinde belli manalar çıkaracak şekilde sünetullahta ayrı bir yeri vardır bence ağzımızdan çıkan herşey auramızı etkiler ama bu etki 5dk 10 dk oluır berki ama manası anılarak yapılanlar uzun süreliğ olur çünkü düşünün beyin(Anlama,sorgulama,idrak etme,konuşma,kalp ve vücuttaki tüm nöronlar devrede çünkü siz sözcüğü söylerken manasını düşündünüz alfa boyutu sistem üst beyinden alta geçti limbik sistem sinir sistemi tüm cut vedud diyor her zerren vedud diyor işte bunun katkısı çok üttür daha yeni yaptığın zikir etkisi yok çünkü hissetmedin sadece kısa süreli az bi etki oda geçici namazda manayı bilmeyenlerin camiden çıkınca iyi olurlar farkedin sonra 10dk sonra eski hallerine dönerler bilinçaltları halen kötülük atıyor sadece kısa süreli bilinçli bişey yaptılar sonra değiştiler bizimde bazen bişeyi bilinçli isteyip sonra yine aynı hatayı yapmamız gibi yani manası ile duygu ile yapılan kalıcı olur her zaman diğerinin etkisi çok sınırlıdır dediğiniz gibi zihniniz farklı düşüncelere kayıp zararı bile olabilir

  31. Zikir ederken dil dönmeli mi yoksa akıldan tekrar edilse de olur mu, olursa faydası az mı olur

  32. Merhaba, ben veyselkarane.com adresindeki Veysel Karane zikrini yapıyorum 4 aydır. Yapıyorum ama tefekkür ederek. Her gün tevbe ettiğim için gün içersindeki her sözümü her düşüncemi ölçüyor ona göre karar veriyorum. Kalbimi kötü düşüncelerden temizlemeye çalışıyorum. Bende öyle açılımlar oldu ki anlatilabilecek şeyler değil. Bazı arkadaşlarım bilinçaltın sana bunları yasattiriyor diyor. Bende diyorum ki eyvAllah tamam da bilinçaltı Allah’tan ayrı bir şey değil. Sen neye odaklanırsan bilinçaltın seni ona yönlendirir zaten. Kısacası kalbini temizleyerek her gün tefekkür edip Allahı zikrederek Allahın kelamlarini duymaya başlıyorsunuz. Yani şura suresi 51.ayeti yaşamaya baslıyorsunuz ki işte o zaman hayatınız anlam bulmaya başlıyor. Salih rüyalar görmeye ve güzel kokular duymaya başlıyorsunuz. Gece rüyanızda birilerinden ders aldığınızı bilmediğiniz ayetleri okuduğunuzu görüyorsunuz. İşin bir başka kısmı bunlar gündüz de olmaya başlıyor. Ölen beden idir aşıklar ölmez cümlesini anlıyorsunuz, hatta yaşıyorsunuz. Yunus Emre, Mevlana hocanız oluyor. Dedim ya anlatilabilecek şeyler değil. Yaşa ve Gör

  33. Zikir ve frekans arastirmasi sonuclari olarak yazdigniz bilgiler dogrultusunda.Gercek fiziksel boyutumuzun Nasil olacagi hakkinda bilgisi olan arkadaslar varmi.cevablariniz Islam alemine faydali olmasi dilegi ile takipciniz olucam saygilarimla….

  34. yalnız ” kalbe ilham” alması da..
    ‘ İnsan çok boyutludur, kimlik, kalp, ruh boyutlarını barındırır kendinde… Kimlik, yani sanal ben içerisinde kişinin yapacağı salih eylemler zamanla geri besleme sistemi ile beyni yeniden programlayacağı için, kimliğin ağırlığı azalmaya ve kalp-ruh eylem alanı bulmaya başlayacak. Kalbi çalışan da Nefsin kaba sınırlılığı gider, şeffaflaşır; o yüzden RUH’tan gelen SEZGİleri alan alan”
    o zaman sıralama..
    NUR ; ilmin ışığı
    İLİM ; bilgi + hazmı/yaşamı
    BİLGİ; Salih amellerle RUH denilen manevi uzayı şekillendirerek/biçimlendirerek hesabımıza bir şube, bir cüz, bir ÖZ/LÜBB (Âli İmran-190) açılır. LÜBB (yani evrensel çalışan akli odak), üzerinde tefekkür edilen ve yaşama dökülen konuyla ilgili frekansları/manaları/ayrıntıları/bilinmezleri yani gaybi BİLGİYİ kalbe ilham eder
    KALP ; insan çok boyutludur, kimlik, kalp, ruh boyutlarını barındırır kendinde… Kimlik, yani sanal ben içerisinde kişinin yapacağı salih eylemler zamanla geri besleme sistemi ile beyni yeniden programlayacağı için, kimliğin ağırlığı azalmaya ve kalp-ruh eylem alanı bulmaya başlayacak. Kalbi çalışan da Nefsin kaba sınırlılığı gider, şeffaflaşır; o yüzden RUH’tan gelen SEZGİleri alan alan
    şeklinde olabilir…

  35. ”Çünkü Evrene anlamını biz vermekteyiz.”’ şöyle bir şey mi;
    . Yaşam kendi içinde anlamlı değildir. Boş bir tuval gibidir. Anlamın, yaşamın içinde yaratılması gerekir; anlam önceden verilmez. Sana özgürlük verilir, yaratıcılık verilir, sana yaşam verilir. Anlam yaratmak için gerekli olan her şey verilir. Anlamı oluşturan temel unsurların hepsi verilir ama anlam verilmez. Anlamı sen yaratmak zorundasın.. …

  36. melekler derken ; melek olarak tarif ettiğiniz ”sinir ağlar” mı oluyor ?
    Zihnin genişlemesi derken ; yeni sinir ağlarının kurulması mı genişlemenin anlamı

    1. Melek ( İlim,kudret,irade) diye belirtilen saf orjin, data (bilgi) beyin diye isimlendirdiğimiz yapı eskiler buna (ruh) demişler aynı kelimeyi birden fazla kavram için kullanmışlar içinde bulundukları çağın veya günün bilgisi ve yaşayışı getirisi ile şimdi ise bakın aslında şöyle bir yanlış anlaşılma var ilahi olan varlık (ALLAH) hep ötenizde olursa varlığı anlama şansınız çok zor o yüzden özünüzün tek olma durumunu aklınızı kullanarak anlarsanız bir üst boyutun alt boyuta kodlandığını alt boyutunda üst boyuta kodlandığı bilgisi şuurunuzda algılanırsa kelimelerden çıkacaksanız kelimeleri artık zihninizde siz oluşturursunuz sorduğunuz soru çok güzel beyniniz yedi zati sıfat diye belirtilen ve 99 ismin veya kelamda da belirtilen isimlerin toplamı ile bildiğimiz kadar yüz küsüre ulaşıyor bu bir karışım şeklinde mevcut herkesin beyin dediğimiz yapısında özde,arka planda, katmanda bu isimlerin manası yüzde yüz olarak mevcut biz ne kadar Z ikra, F ikra okur, hatırlar bilinçli bir tekrar ile bunları AN’arsak onlar kuş diyelim nöronlara misal kanatlanırlar ,çoğalırlar çünkü bunun için proğramlanmışlar yeni yeni ağlar oluştururlar ÖR+ümcek misali d OKUR lar d+OKU+NUR+LAR Ankebut süresi zihinlerini kötü d+okuyanlar ve d+okuyamayan+lar dan bahseder hatta yine bir misal verelim siz çözün bahçeniz var toprak bilgisi var ekilir veya ekilemez çeşitli bitkiler diyeyim bitkileri dayanamayacağım yazacağım F ikir ler ile ekin orda kimi koku verir kimi meyve verir bir arada manzara görüntüsü verir çok’lukta çok güzel bir teklik var ve bu tek liği bilen de hepsinin bilgisini yine iade edebilir yerine sizin Zikir anlamı geniş bir kelime kişinin kendi özünde tek benlik bilincini anlaması için gelmiştir o yüzden ilk önce OKU ması anılması istenen beyninizin derunu aslı olan bu mutlak tek ben şuuru nu anlamanız Ben ismi Allah Rahman Rahiym Bir ismi Allah Rahman Rahıym bilgi olarak okur sonra bunu yaşarsınız ama diğer anlamı kelime tekrarı olan yönü siz ismin kendisi kab (mekan,sadr,sidre ) beynin ana tabanı genişler bu tekrarlada dallar açılır ama bu sefer içine ruh üflenmesi lazım yani mana tekrarı bilgi ilim ile kabın doldurulması uç vermiş fikirler sonra hazm edilecek meyveler iyi veya kötü deneyim yenir hem kelime tekrarı hemde bilgi ile doldurmak hem de bunları beden denilen binek ile iç ve dış dünyanda algılama duyuların hassaların ile yaşamak.NOt: Teklik bilgisi alınmadan hazmedilmeden çok dallı ağaçtan tek olan ağaç bilgisi görülmeden kendini tanımadan yapıcağın kelime tekrarları senin negatif ben dediğimiz şuur altı benlik evlerine(evrenlerine) kapıları açar bu da insana dışsallık bilgisini oluşturur ki bu hiç iyi değil :)) birde bu kelime tekrarlarının yapmak istersen eğer gezegen saatleri vardır olumlu manada kullanmak istersen kendinde, gezegenlerin özelliklerini öğren o gezegenin etkili olduğu saatte bu isim tekrarını yap ki faydasını göresin ama bu konulara girmeden önce tabi ki kişinin ilk önce kendisini çok iyi tanıması gerekir bilgiyi çok iyi işlemesi d okuma sı ve hazmı lazım bu kendini tanıma işi yıllara yayılan bir durum ona göre hayatını proğramlamak lazım umarım faydalı olur bu bilgiler düşünen İnsana

  37. öğrenme, hatırlama ve tekrar böyle bir şey miymiş?
    Öğrenme faaliyeti iki beyin hücresinin yani nöronların birbirlerine yaklaşmasıyla gerçekleşmektedir. Bu yakınlaşma bir nöronun aksonu ile diğer nöronun dendritinin birbirlerine yakınlaşmasıyla meydana gelir. Bu yakınlaşma aslında tam bir birleşme olmayıp arada bir boşluk kalmaktadır ki bu boşluğa “sinaps boşluğu” adı verilir. İşte nörotransmitterler bilginin bir nörondan diğerine geçebilmesi için aradaki sinaps boşluğunda görev yaparak bilginin bu boşluktan hızlı bir şekilde diğer nörona geçmesini sağlar. Öğrenilen bilgi ne kadar çok tekrar edilirse bu boşluk arasındaki bağlantı o kadar güçlü olmakta ve bilgi hem daha hızlı hem de daha kolay hatırlanabilmektedir.

  38. Tefekkürleriniz için teşekkür ederek başlayayım.

    Kanaatimce frekans dediğimiz olay bir anlam verme durumu değil. Frekans, kelimeler tekrar tekrar edildiği vakit sesin ritmi ve yoğunluğu ile o dalga boyunda kaybolma hali olarak açıklanabilir. Bir nevi teklik bizzat hâl olarak yaşanıyor.

    Şimdi basitçe neden her zikredende bu etki görünmüyor diye soracaksınız…

    Bu sorunun cevabı itikat ile alakalıdır. İtikat olayı o kadar mühim ki bizim saatlerce zikrederek elde edemeyeceğimizi tek bir harf ile tek bir ses ile elde edebilecek zaatlar vardır.

    Kısaca itikat şarttır, tefekkür müthiş bir yakıttır ve şuur belirli seviyeye yükselince anlamını bilmese bile zikrettiği esma ile benzer rezonansa yükselerek hâl yaşayabilir diye düşünüyorum.

    Bu yola önce akılla çıkılır sonra akıldan çıkılır öyle devam edilir sözü belki bu durumu anlatıyordur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir