Bilinç – Beyin ilişkisi üzerine..

beyin-bilinc-zihin-ruh-iliskisiBilinç ve Beyin ilişkisi üzerine kısa bir hasbihâlden derleme paylaşıma sunulmuştur, kıymetli dostlar!

– Bilinçte yaşanan bir düşünce, duygu ile beyindeki sinir hücrelerinin ilişkisi/etkileşimi nasıl kuruluyor?

Bilim insanları bilim ve felsefenin en zor sorularından biri olan bu soru üzerine çalışıyor, modeller kurmaya çalışıyorlar. O modellerden bahsetmek ayrı ve uzunca bir yazının konusu. Şu ana kadar edindiğim bilgiler çerçevesindeki sentezimi kısaca ifadelendireyim.

Her ne kadar farklı mefhumlara işaret etseler de bu yazı içerisinde bilinç, zihin ve ruh sözcüklerini birbirlerinin yerlerine kullanacağımı belirteyim öncelikle.

Etkileşim/iletişim iki ayrı nesne/varlık arasında olur. Bu mantık nedeniyle düşünürlerce yüzlerce yıl beden ve ötesinde ayrı bir töz olarak ruh adı verilmiş cevherden bahsedilir olmuş (kartezyenizm, dualizm, ikicilik adları altında). Hatta Dekart’a göre ruhun beden ile teması da beyindeki Epifiz bezi üzerinden oluyor. Bu varsayımı, görüşü bugün bilimsel olarak hiç bir temeli olmadığı halde hemen hemen tüm spiritüel gruplar, yeniçağ akımcılarınca kabul edilir.

Ama olaya tek bir töz (monizm) açısından bakarsak.. Bilinç ve Beyin arasında bir etkileşim kalmaz. Çünkü Bilinç Beynin, Beyin de Bilincin farklı boyutlardaki görünümünden ibaret olur. Algılama aracı değişti mi, algılanan da değişir. Bu nedenle beyin veya bedende ayrı bir bilinç veya kişisel ruh arayışları beyhude çabadan ibaret..

Beyin aynı varlığın 4 boyutlu uzay-zamandaki görünümü, Bilinç (zihin/kişisel ruh) ise aynı varlığın 5 boyutlu uzay-zamandaki görünümüdür. İkisi aynı varlıktır. 4 boyutlu madde bedenimiz, 5 veya çok boyutlu Asıl varlığımızın boyutsal sonralığındadır.

5. boyut olarak sunulabilecek zihni içeren bu ekstra boyut, tıpkı Einstein’ın Zaman’ı tanımladığı gibi soyut bir boyut olup, 10 boyutlu Sicim/String teoremlerini de bünyesinde barındıran M-teoremindeki 10-35 metrelik Planck uzayı düzeyinde içe kıvrılı somut 7 boyuttan farklıdır. Bilinç boyutu, 26 boyutlu ve soyut, ışık hızı ötesinde titreşen Takyonik etkileşimleri içeren modeller içerisinde yer alabilir.

Evrenimizin kozmolojik evrimi ile makro düzeylere açılarak nesnel olarak algılanacak düzeylere erişmiş 3 uzay boyutu (en-boy-yükseklik) ve açılmayarak çok küçük uzay aralıklarında kıvrılı kalmış 7 uzay boyutu somut boyutlar iken, nesnel olarak algılanmayan ama sezilen Zaman boyutu ise soyut bir boyuttur ve 4. boyuttur. Einstein’a kadar birbirlerinden ayrı olarak değerlendirilen uzay/somut ve zaman/soyut aynı Uzay-Zaman bütünlüğü olarak birleştirilmiştir. Bilim önümüzdeki yüzyılda, gene ayrı tuttuğu Zihni/Bilinci de bu denkleme katarak Uzay-Zaman-Zihin tümleşik yapısında aynileştirecektir kanaatindeyim (Detay için Uzay-Zaman ve Zihin Bilmecesi yazısı).

Şimdi, aynı varlığın faklı görünümleri, boyutsal öncelik – sonralık ifadesini biraz daha somutlaştıralım:

Örneğin, beynimizdeki serotonin molekülü mutluluk hissi ile bağlantılı bir hormon. İkicil/dualist bakış açısıyla yaklaşıldığında soru şöyle olur:

Beyindeki somut, maddi serotonin molekülü oranı arttığı için mi zihnimizde, içsel fenomen olarak soyut, fizik-ötesi mutluluk hissi deneyimi gerçekleşiyor yoksa mutlu olduğumuz için mi serotonin yükseliyor? Yani, hangisi hangisini etkliyor? Etkileşim hangi yönden oluyor? Zamansal olarak hangisi öncelikli?

Tekçi/monist paradigmayla ise.. Bu iki durum birbirine paralel olarak, aynı anda gerçekleşen durumlar. Yani aynı vakıa farklı algılama/algılayıcı/varlık düzlemlerinde aynı anda gerçekleşiyor. Birbirlerinin görünümlerinden ibaretler. Fark sadece boyutsallıkta.. Ben hem bilincimin hem de beynimin kendisiyim.

monizm-dualizm

Soyut, fiziksel varlığı olmayan mutluluk hissinin, manasının yoğunlaşması madde bedende bilimin tespit edebildiği mutlulukla alakalı tüm maddi yapılanmalar olarak kendini gösteriyor. Fark edileceği üzere, “yoğunlaşması” ifadesi dahi gizlice zamansal bir önceleme içerebiliyor. Halbuki, bu önceleme zamansal değil, boyutsal düşünülmeli.

Bu aynadaki görüntü gibidir. Aynadaki görüntümüzden önce veya sonra hareket edemeyiz. Olay senkronik/hem-demdir. Fakat, zamansal öncelik – sonralık olmasa da, aynadaki sanal görüntü her zaman aynanın karşısına geçen asıl varlığa bağlıdır. Asıl varlığımız boyutsal önceliklidir.

Devam edelim..

Aynanın içindeki görüntümüz deriz, ona mesafe atfederiz halbuki aynanın içi yoktur, her şey aynanın yüzeyinde, sıfır mesafede olup biter.

Bedenimizin içinde ruhumuz var deriz, onu bedenden ayrı addeder, ötelere atarız, halbuki her içsel deneyim sıfır mesafede olup biter.

İkici düzeyden analitik, parçacı tanımlamalar ayrımlar yapmayı gerektirdiğinden işleri kolaylaştırmak için bizler de bilinç ve beyin diyoruz.

Bu durumu bir de matematikten örnekleme ile ifade etmek gerekirse: Lise düzeyi matematiğinden hatırlayacağımız üzere soyut – kompleks – imajiner (i) olarak ifadelendirilen sayılar vardır.

soyut-kompleks-imajiner-sayilar

i, ingilizcedeki soyut, hayali anlamlarına gelen “imaginary” sözcüğünün kısaltılmışı.

Rasyonel/gerçek dediğimiz sayılarla (…-2, -1, 0, 1, 2, …) oluşturulan yatay sayı doğrusunun herkesçe ortak olarak algılanan nesnel, somut evrenimizin ve madde bedenin bir göstergesi; i = ( √ -1 ) olarak temsillenen soyut sayılar ile (… -2 i, –i, 0, i, 2 i, …) oluşturulan dikey sayı doğrusunun da ortak olarak algılanmayan, öznel, soyut bedenin, yani bilincin, zihnin, kişisel ruhun ve soyut bir evrenin göstergesi olsun.

Dikey yöndeki 1 sayısının yani 1 i değerinin, yataydaki karşılığı/yansıması/görünümü 1 sayısı; somut 1 değerinin soyuttaki karşılığı da 1 i sayısıdır. Daha anlaşılır kılmak için şöyle bir örnek verelim: Elimizde tuttuğumuz bir elmayı yatay sayı doğrultusunda 1 elma olarak işaretleyebiliyor iken, tasavvurumuzda canlandıracağımız soyut, hayali bir elma ise dikey sayı doğrultusunda 1 i elma olarak işaretlenebilir.

Bilimde, Kuantum olasılık dalgaları da gerçek sayıların yanında soyut/imajiner/kompleks sayılarla ifade edilir. Maddi bir evrende, maddi bir varlık a, b ve c durumlarının hepsinde aynı anda olamaz. Fakat, soyut ve çok boyutlu bir i-evrende bu mümkün hale gelir. Gözlem yapılmadan önce, örneğin bir elektron a-i, b-i, c-i olasılıklarının tümünü içerecek şekilde bütünsel bir dalga paketi durumundadır (süperpozisyon) o alemde. Maddi evrenimizin hiç bir yerinde değil iken gözlemle beraber bu i-pozisyonlarından sadece birine parçacık olarak indirgenir veya paralel evrenler yorumunda olduğu gibi her bir olasılık için ayrı bir evren yaratılır.

Olasılık durumları soyut sayıları da içerirken, tüm olasılıkları içeren dalga paketinin çökmesi, indirgenmesi somut sayılarla karşılık bulur. Yani basitçe, mesela “1 i”, “1” sayısına;  “c-i”, “c” durumuna dönüşür (detaylar için Gizli Hazine || Âlem’in Belirişi ve RUH ve Zihin yazıları).

Eğer, zihni bir kuantum olasılık dalgası, bedeni de bu dalga yapının parçacıklar bütünü – indirgenmiş hali olarak düşünürsek, örneğin beyindeki serotonin moleküllerine denk gelen olasılık dalgası örüntüsünün pozitif yöndeki artışı (kabaca 1 i >>> 10 i gibi ki, bu mutluluk hissinin deneyimlenmesi demek oluyor) madde âlemindeki gözlemci tarafından serotonin hormonu miktarındaki artış (1 >>> 10) olarak algılanacaktır.

– Sinir hücrelerinde kendi birincil deneyimlerimiz gibi, atalarımızdan gelen aktarımların da bulunduğunu söyleyebilir miyiz?

Bilim şu an için sadece genetik ve epigenetik, yani atalarımızdan fiziksel bir aktarımın olduğu ve bu aktarımlarla deneyimlerimizin, duygu durumlarımızın tetiklendiği konusunda veriye ve kanıya sahip.

genetik-epigenetik-mekanizma

Ama şahsen ben de sizin de düşündüğünüz üzere, deneyimsel olarak da (geçmiş atalarımızın yaşadığı her bir anının olmasa da) sıkıştırılmış mana kalıplarınıngenetik kodumuzun kuantum dalga potansiyeli yönü ile aktarıldığını düşünüyorum, bilimsel olarak henüz ispatlanmış bir olgu olarak karşımıza çıkmasa da. Arada sırada bazı kişilerde çıkan önceki yaşam deneyimleri, beyin kanallarında gizli kalmış bu atasal verilerin, bu verileri deneyimleyen kişi tarafından kendi hatıralarıymış gibi algılanmasına neden oluyor.

Hatta bir adım daha öteye giderek, aslında sadece ataların deneyimlerini değil, tüm evrenin bilgisinin de bedenimizdeki atomların kuantum dalga yönleri itibari ile aktarıldığını düşünüyorum!  Zaten Holizm – Holistik Bakış – Holografik ilke adı altındaki anlatımlar da bunu dillendiriyor! İnsan bu bedeni ile, tüm evren bilgisine teorikte ve hatta hassas – sezgisel beyinlerden de şahit olduğumuz üzere pratikte de ulaşabilmekte, beynindeki saklı güçler (=cin ve melek diye anlatılan) sayesinde (bknz. Cinler | Bilinçaltı “saklı kişilikler”).

– Kişiliği üzerinde farkındalıkla çalışan bir insanın, bastırılmış, ifade bulmamış bir duygusu ya da bir travması çözümlendikten sonra beyinde yeni, nasıl bir yapılanma meydana geliyor ? 

Farkındalıkta ve bastırmada beyinde neler oluyor? Mekanizması nedir?

(1) İlk olarak şunu hatırlayalım: defalarca tekrar ettirilen bir süreç, konuyla ilgili sinir hücre sayısını artırır ve beyinde ilişkisel bir ağ kurar. Alışkanlıklar, hafıza, otomatik – hızlı davranışlar, refleksler, gürültülü bir ortamda kendi adımız geçtiğinde duyabilmemiz, dikkat artımı, hassasiyetlerimiz, takıntılarımız vs. hep o konuyla ilgili hücre sayısının fazla olması kaynaklı. Beyin bu işlemi, bir örüntü – patern oluşturma maksadıyla, birbiriyle ilgisiz olguları ve bu olgulara tekabül eden sinir hücreleri birbirine ilgili hale getirip/bağlayarak hücre sayısını artıracaksa o hücreleri aynı sıklıkta/frekansta ve eş zamanlı ateşleyerek gerçekleştirir.

Şimdi, (2) bilimin içsel deneyimlerle ilgili şu bulguları da var (ileride teşhis noktasında işe yarayabilecek):

Eğer aynı veya farklı beyin bölgelerinde kimi nöronlar 40 Hz (yani saniyede 40 defa – sıklıkla) Gama dalgasında senkronize/eşzamanlı bir şekilde titreşiyorlarsa bu, işte o anda Bilinç düzeyinde içsel bir deneyimin algılandığının göstergesi. Mesela, çok basitçe, kırmızı bir küp gördüğümüzde beynin renkleri ve şekilleri işleyen farklı bölgeleri aynı anda, aynı sıklıkta ateşlenip birbirine bağlanarak birbirinden ayrı olan olgular (kırmızılık ve küp şekli) birleştirilir ve bütünsel bir deneyim yaşanır. Bu sistemde sıkıntının olduğu durumlarda hastalar küpü ve rengini ayrı ayrı yerlerde veya zamansal gecikmelerle görürler. Başka bir örnekle, duyguları işleyen limbik sistemde, mesela amigdaladaki korku duygusu ile bağlantılı sinir hücreleri ve korkuyu tetikleyecek düşünceleri işleyen beyin korteksindeki hücrelerle mekansal olmasa da zamansal aynılıkta 40 Hz salınımıyla bağlanıyor ve korku duygusu içsel fenomen olarak hissediliyor.bilinc-baglama-problemi

Farklı olgulara tekabül eden nöronların gene eş zamanlı, fakat 40 Hz gamı altında ateşlenmesi bağlantılı; ama bilinçdışı/bilinçaltı, yani bastırılmış fenomenlere işaret. 40 Hz gamı altında ve de senkronize olmayan salınımlar ise hem bilinç düzeyine çıkmayan hem de birbiriyle ilgisiz konular oluyor.

(1) ve (2) verilerini dikkate alıp düşünelim. Bir duygu/düşünce bilinç – eylem düzeyinde yaşanmak istendiği halde, sonuçlarının yaşatacağı endişe – korku – öfke gibi duygularla (i) bağlantılanarak, (ii) her defasında (iii) göz ardı ediliyorsa? Süreç nerede ve ne şekilde ilerler? Evet, biz günlük yaşamımızda farkında olmasak dahi bilinçdışı/bilinçaltı süreçlerce işletilerek beyinde ilgili [gizli endişe, korku, öfke bölgeleri ile] bağlantıları kurmaya, her çözümsüzlükte de güçlendirmeye, içselleştirmeye devam edecektir. Sonuç ise, tanımlanamayan huzursuzluk, ters giden bir şeyler var vs. duygusu..

Dalga bedenimizdeki karşılığıysa, -çok kabaca- i değerlerinden negatif i değerlerine doğru düşüş.

Bu ihmallerin/bastırmaların bilinç düzeyinde, sonucundaki duyguları da dikkate alarak kontrollü ifadesi, enerjinin kanalize edilmesiyse bu süreci tersine çevirir (Detaylar için bknz. Riyazet: Dengeli Yaşam). Beyinde kemikleşen kalıplar ilgili nöron bağlantılarının azalmasıyla zayıflar.

Tabi, günümüzde o kadar yoğun bir veri girişi var ki beynimize, hangi birine takati kalsın şu bilincin?

Bilgi girdileri, deneyimlerimiz.. Beynin yapılanmasını her gün değiştiriyor..
Bu nedenle bilinçli filtre sistemimiz çok önemli!

beyin-bilinc-zihin-ruhŞahit olduğumuz, izlediğimiz her türlü izlence –özellikle de duygu ağırlıklı iseler- beynin içeride, dış dünyaya dair yeniden ve yeniden modellemeler, yeniden yapılanmalara gitmesine neden oluyor çünkü. Sık sık “şiddet, korku, cinsellik, vs.” ağırlıklı izlenceler, duyumlar beynin dış dünyayı yoğunlukla bu doğrultuda algılamasına neden olur, örneğin. Peki, sonrasında.. “Dışarısı”nın böyle olmadığı nötr durumlarda dahi, “dış” ile ilgili beynin halihazırda vermiş/varmış olduğu “iç” hükümler, yapılanmalar, dış dünyayla ilgili pek de geliştirici olmayan bir portre çizer. Bedeni de gereksiz stres hormonları ile yıpratır, en sakin halinde bile.

– Çözümleme için bir farkındalık getirdiğimde duygunun güçlü bir şekilde açığa çıkmasıyla birlikte yüksek oranda enerji kaybediyorum. 

Beyin vücudumuzun en fazla enerji harcayan bölümü. Hele ki öğrenme, değişim/dönüşüm süreçlerinde bu enerji kullanımı yıkım/yapım süreçleriyle daha da artar. Beklenen bir durum.

– Olumsuz ya da olumlu özellik atfettiğimiz duygularımız azaldığında Meta-duygu dediğimiz farklı bir hissetme sürecine geçiyoruz. Hissetme değil de bir dinginlik, bir merkezde olma hali gibi.

Evet, duygu ötesi/meta-duygu bu Dinginlik, Bütünlük, Birlik, Tamamlanmışlık haline meleki güç diyorum.

Peki, insan dinginleşip, kişiliğinden Aşkınlaştıkça beyninde ne gibi değişiklikler oluyor?

Zihinsel gürültüye, faydasız düşüncelere, iç çatışmalara boşa-harcanan enerjinin kısılmasıyla, içeride biriken Potansiyel enerjinin beyindeki karşılığı ne?

Uzun yıllardır yapılan bilimsel çalışmalar farklı beyin bölgelerinde çok farklı sonuçlar elde etmiş. Bu sıkıcı gelebilecek bilimsel isimlendirmeleri atlarsak.. En çok dikkatimi çeken nokta beynin % 70 – 80’inin UYUMLU [koherent, eşfazlı, ahenkli, senkronize], BÜTÜNSEL [holistik], ENTEGRE çalışmaya başlaması! Gözlerimizi kapatıp dinlenmek istediğimizde bu durum çok kısıtlı olarak sağlanır. Bknz. Resim)

meditatif-dingin-beyin-bilinc

Yaşamdaki yansımaları?

– Varlıkla bütünleşme, Birliği seziş
– Genleşmiş Şimdi Hissi, Beden farkındalığı
– Derin Kabul, Tevazu > Teslimiyet
– Egosal sınırları ipincelmiş Kişilik
– Yükselen Hayat Enerjisi ve Fiziksel Bedenin Bilgeleşmesi (iyileşme/şifa yeteneğinin artması)
– Yüksek yaratıcılık, konsantrasyon, hafıza, keskin algılama, duygu – düşüncelerin yönetimi, refleks yeteneği; düşük düzey tepkisellik

Diline ve Algı alanına girenlere dikkat etmeyen, filtre konulmamış bir zihinde ise parça parça, birbirinden bağımsız çalışan ve çatışarak sürtüşme enerjisi çıkaran alt kişilikler bu BÜTÜNLÜĞÜ bozar. Bunun yansıması olarak da dış dünya ile bütünleşemez, zihni hep bölücülük, kutuplaşma, ötekileştirme peşinde, başkalarının hatalarına odaklı koşar durur.

Bilinç – Beyin ilişkisi üzerine..” hakkında 22 yorum

  1. Yine oldukça değerli bir aydınlatma girişimi.
    Çok beğendim.
    Şahsi olarak kapsadığım bilinç düzeyi adına teşekkürler.. :)

  2. “Hatta bir adım daha öteye giderek, aslında sadece ataların deneyimlerini değil, tüm evrenin bilgisinin de bedenimizdeki atomların kuantum dalga yönleri itibari ile aktarıldığını düşünüyorum! Zaten Holizm – Holistik Bakış – Holografik ilke adı altındaki anlatımlar da bunu dillendiriyor!”
    10:3 ve 41:11’deki “isteva” yükleminin eşitlenmek anlamı var. Tanrı’nın iyice yerleşmesi diye anlaşılan bu cümlelerin eşitlenme olarak da anlaşılması gerektiğini düşünmüştüm hep. Ayetteki eşitlenme anlamı, en küçük varlık biriminde en büyük varlık biriminin bütün bilgisinin yer aldığı iddiasını doğruluyor sanki.
    Bu arada, yazılarınızda farklı yazıtipi ve renk kullanmanız okumayı zorlaştırıyor. Yazıları küçük ara başlıklarla bölebiliyorsanız bu okumayı kolaylaştırır. “Holistik” benzeri yabancı sözcük kullanmak zorundaysanız yazının sonuna küçük bir sözlükçe ekleyebilirsiniz. Siz de farkındasınız, bilgi bolluğu /kirliliği, okurun bilgiyi derli toplu alabilmesi için yazarın fazladan çaba göstermesini gerektiriyor.

    1. Bende bu açıklamaların en küçük yapı biriminin bu kadar büyük bir varlik birimine nasıl dönüştüğüne yeterince yardımcı vedestekleyici OLDUĞUNU düşünüyorum teşekkür ediyorum bilgilerimizi bize devrettiğin için

  3. Bir şeye takılmıştım.Dedim bi Sonsuzluk Kulesi E bakalım..güzel denk gelmiş..Teşekkür ederim:)
    infitar
    inşikak
    keşt-i sema
    ebvabı sema
    bunları araştırıyordum..Belki bu kelimeler sizde yeni bir yazı yazma isteği uyandırır diye yazdım..Biz de faydalanırız..güzel olur..Sevgiler…

  4. ”’evren(makro-kozmos) ve insan(mikro-kozmos) orijini aynı özden alan yaratılış” olduğu bilgisinden yola çıkarak, evrende ki henüz tespit edilmeyen anti maddenin, insanda ki karşılığı ki ”NUR enerjisi” mii??

    1. Sistem anti- si ve diğer ÇİFTleri ile çalışıyor, DENGE kuruyor, MİZAN’ı sağlıyor.

      1-) Madde (beden veya alem) : Zamanı ileri çalışıyor. Geçmiş, Şimdi, Gelecek şeklinde.. A evreni diyelim..

      2-) Antimadde (anti-beden veya anti-alem) de madde, sadece maddenin CPT (yük, konum, zaman) açısından aynadaki simetriği, enerjisi negatif, zamanı ters çalışıyor vs. Bize göre Gelecek, Şimdi, Geçmiş şeklinde.. -A evreni

      3-) ve 4-) ilk ikinin paralel evren çifti (maddenin ödeme-dengeleme sistemi için). B ve – B çiftleri.

      5-6) 1 – 2 ve 3 – 4 ‘ün birbirlerini maddece yok edip enerjice var ettiği (annihilation) ışık hızı düzlemi. Salt enerji bedenimiz, zihnin başlangıç tabanı diyelim. Zaman yok. A-A=0 veya B-B=0

      7-10) 5-6’yı ayna olarak alırsak 1-4 tip evrenlerin imajiner – ışık hızı ötesi – soyut – NURani (7, 8, 9, 10) çiftleri. Zihinsel ve Ruhsal evren.. Burada birbirini yok etme yok.. Hologramik kalıplar gibi.. Esiri, soyut, çok boyutlu AB ve -AB tümleşik evrenleri ve tekabül eden hologramik – ruhsal bedenler. Zaman ileri – geri, veya teğet, kiriş geçiyor.

      Yani, en az 10 tane somut – enerjik – soyut alem – beden çıktı birbiriyle bağlantılı ve “ben” ile alakalı! Niyetlerimizle sonsuza çatallanan sonsuz paralel evren ve bedenler de varsa iş daha da komplike tabi!

      Işık hızı ötesi daha yukarı katlarda bedenler artık aynı TEK – TÜMEL bedenin farklı yönleri oluyor. Daha yukarılardaysa TEK – TÜMEL Evrenin..

      Çağrışım yapması için örneklersek basitçe..
      3 boyutlu TEK bir KÜP düşünelim. Bir alt, 2. boyutta birbiriyle bağlantılı kare YÜZEYlerden oluşuyordur bu TEK KÜP. YÜZEY tek, ama bir alt boyuta daha inince ÇİZGİlerden müteşekkil. Çizgiler de Noktalardan..

      Asıl ÇOK BOYUTLU varlığımız ve Varlık da böyle.. Şu an algıladığımız ipincecik kesit en en en izdüşüm hali.. En NOKTA hali!.

  5. Bazen bulanık bir resme bakarken gözlerimizi kısarız bunu yaparak resmi çözümleyebiliriz. Aslında bu detayları azaltarak işin özüne ulaşmanın yoludur. Bence sizde aynısını yapın. Çok detaylı bakıyorsunuz bu sizi ve takip edenlerinizi boğar yani işin özünü kaybedersiniz. Tabi benim bu eleştirimden bu fikirlerin tamamını reddetiğimi sanmayın bilakis çok faydalandığım şeyleri paylaşmışsınız

    1. Hz. Ali’ye atfedilen bir söz okumuştum mealen: “İlim bir nokta idi cahiller onu detaylandırdı.”
      Bu sözün gerçekten söylenmiş mi? Araştırmadım. Ama vesvese verecek kadar gereksiz ayrıntıların bana da zarar verdiğini biliyorum. “Şeytan ayrıntıda gizlidir” derler. Şeytanla karşılaşmadan da hedeflenen kuvvetler elde edilmiyor. Bu da işin başka bir boyutu.
      Bu sitede gereksiz bilgi var mı? O kadar söz söyleme hakkını da kendimde bulamıyorum.

  6. ”Çok detaylı bakıyorsunuz bu sizi ve takip edenlerinizi boğar” hayır buna katılmıyorum…
    aksine ”DETAY” bilgilere çok ihtiyacı olan kişilerin olduğunu unutmamak adına
    lütfen aynen devam edin ”SONSUZLUK KULESİ” …

  7. ‘Sur’a Üfürüldü’ yazısında zaten yukarıda ki eleştirilen konulara dair ” yahudi mantığındaki gereksiz şer’i ayrıntılar” diye açıklama getirilmiş..
    detay- ayrıntı diye hala neden eleştiri yapılıyor anlamıyorum,,,
    bunlar gerekli bilgiler, detaydı ayrıntıydı diye atlanacak konular değil…..
    sadece anlamayan anlayacağı zamana kadar beklesin lütfen
    ve lütfen bu anlatım şeklinize, ihtiyacı olan insanlar için böyle devam edin lütfen…

    1. Sevgideğer Hatırnaz, Bildiğimi Okumaya devam ediyorum.
      Yapıcı eleştiriler benim velinimetim :).
      -Sözüm meclisten dışarı- yapısız sataşmalarla da zaten vakit kaybetmiyorum.
      Endişeye mahal yok yani.

      Detaysız, sade sunum yapan kıymet-değerli canlar da var talep edenler için.
      Bizde açığa çıkan tecelli “detay” üzerine kurulu demek..

    2. Nehir akıp gidiyor benim ne haddime set çekmek; set çeksem ne fayda yine akıp gidecek. Serin huzur verici bir gölgede oturmuş bakıyorum. Bazen taşkınlık yapıyor söylene söylene yerimi değiştirmek zorunda kalıyorum. Hepsi bu…

  8. Zengin mülti milyarder bi adam çağın tüm konularına karşı , zapt edilmez bir merak duymakta ve etek dolusu paralar vererek, çeşitli düşünce akımlarıyla, geliştirilmek istenen yeni kuramları, bunları yaratan ve öncülüğünü eden kişilerin ağzından öğrenmeye çalışmaktadır.
    Bu arada aklını Einstein’ın “Görecelik Kuramı”na da takar ve bunun ne menem bir şey olduğunu anlamak için Einstein’la görüşmeye gider.
    Einstein, zengin adama, bir hayli karmaşık olan “Görecelik Kuramı”nı üç beş sözcükle nasıl özetleyebileceğini biraz düşünür. Sonra da:
    – Bakın, der, bizim bulduğumuz gerçek, sizin anlayacağınız dille şudur: “Bir şey kıpırdıyordu…”
    zengin adam
    – Nasıl, nasıl, der, binlerce yıllık insan düşüncesinin vara vara sonunda vardığı doruk bu mu? Bula bula bunu mu buldunuz siz: Bir şey kıpırdıyordu…
    Einstein:
    – Evet, der, sonunda bu gerçeği saptadık. “Bir şey kıpırdıyordu…”

    zengin adam, biraz kazık yemiş gibi hisseder kendisini ama üstünde durmaz.
    Fizik ve felsefenin erişebildiği en tepe noktanın “Bir şey kıpırdıyordu…”dan ibaret olmasına şaşarak geçip gider.

    on binlerce yazıdan sonra sezebildiğim tek doğru
    herkesin kendini doğru dürüst tanımasına olanak bulunduğu doğrusu..
    bize kendimizi tanıtacak kadar birikimi sağlayan -yazarlar, ozanlar, sanatçılar, düşünürler, bilim adamları …
    Gösterdikleri çabalar şöyle bir esinti yaptıktan sonra uçup gitmesin

    İnsanlık düşüncesinin vardığı son nokta, “Bir şey kıpırdıyordu…”
    Bizim de yıllar sonra gelebildiğimiz yer, “Kendimizin ne olup olmadığını” yeterince bilmediğimiz…

    Bu kadar engin bir bilgisizliğe erişebilmek için, ne kadar çok çalıştık, tahmin edemezsiniz. diyen yazara bu nokta da katılmıyorum…
    sizin gibi Nehirler (ilim akıtan zevât ) olduğu sürece…
    sizi gereği gibi yani ”kur’ānen arabiyyen” şeklinde okuyanın , Uzun bir çalışmadan sonra vardığı gerçekler de “Bir şey kıpırdıyordu” türünden olağanüstü bir basitlik taşıyor olacak…( Bir şey kımıldıyor – yazısından sentezle ;-)

    1. Yazdıklarımızın her şart altında hayatımız olması dileğiyle selam ve saygılarımı sunarım.

  9. ”Bilinç boyutu, 26 boyutlu ve soyut, ışık hızı ötesinde titreşen Takyonik etkileşimleri içeren modeller…” diye tarif ettiğiniz diğer bir yazınız da ki ” 28 (7 Gök * 4 Unsur) Peygamber isminin işaret ettiği Risalet modelleri ” mi ?

    1. Takyonik modeller ile kasıt bilimsel çerçeveli İnsan Bilinci, Zihni ve Evrenin temel kurgusu bağlantılı bir takım açıklayıcı hipotez veya teoriler. Risalet modellerindeki iç uzayımıza dönük Farkındalık ve Şuur düzeyleri de bu modellerin yaşayımızdaki veçheleri.

  10. Bugünlerde içinden çıkamadığım bir husus var.
    Kuran da ölüm sonrası hayat cennet cehennem olarak anlatılıyor.
    Kendi hakikatine eren Ondansınız ve Ona döndürüleceksiniz ayetini
    Ölmeden önce ölüp Hay olarak dirilmiş, hesabın verilip alınacağı cehennemini geçmiş ,
    Cennetinde her katmanını bu dünyada yaşamış
    Ruhun Bast hallerine göre Aden i dünyaya indirebilmiş ölümü tadmış bir Nefs olarak Bu bedenimden ayrıldıktan sonra ne olacağı konusunda bir ayet varmıdır.
    Allah Nurunu tamamlar ayeti üzere kendi hakikatime erdikten Allahın , Muhammedin benden gayrısı olmadığını zevketmiş, Miraçda perdenin arkasında kendimden başka kimseyi görememiş biri olarak , Cennetin anlatıldığı ayetler ve ErRahman süresindeki tarifteki cennet gibi olan herşeyin sadece bu yaşam boyutunu anlattığını ve şuanda yaşayıp zevkettiğim hayatımdan başka yaşanacak zevkedilecek nimetlerin olamayacağını farkettim.
    İman edebileceğim yani henüz yaşamadığım duyup okuyup inanabileceğim bir ayet kalmadı. Dünyaya geliş sebebimin Hakkel yakinde hem Onun fiillerini işleyip Nurunu tamamlaması için muhammedi ahlakla bezenip bildiklerimizi yakınlarımıza infak etmek olarak tefekkür ettim.
    Ancak bedensel ölümden sonra
    Ölümü tadmış Nefsimle bu dünyada zevkettiğim şeyleri beden kabrinden kurtulup biyolojik ölümü yaşadıktan sonra neyi nasıl zevkedeceğimi bilmiyorum.
    Bu konuda bana yardımcı olabilirmisiniz.
    Teşekkür ederim
    İyi günler???

    1. Slmlar

      Bana göre saydığınız merhaleleri kendi gücüyle yani tahkikle geçen bir insan yazının sonun da ki soruyu sormaz. Örnek vermek gerekirse: Yüksek matematik, atom fiziği öğrendim diyen birinin çarpım tablosu nedir? Diye sormasına benziyor…

    2. İkinci bir ihtimal bu saydıklarınızı hayali biri yaşadığını sandı. Vehmi kişiliğiniz bu aşamaları bilgi olarak öğrendi. Adı üstünde varsayım kişilik yani olan biten bir şey yok Hak nezdinde. Üstelik size oyun oynamaya devam ederek soruyor: Daha sonra ne olacak. Sorunun cevabını alarak bir şey değişeceği de yok. Çünkü ortada değişecek bir şey yok. Saygılar…

  11. Beyin bilgisayar ara yüzü teknolojisi ile ilgili okuduğum yazı da…

    Ve siz şu anda diyorsunuz ki, beynimize uygulamayı indireceğiz ve tak olacak. Eğer herkes bu teknolojiye ulaşabilecek ve her şeyi indirebilecekse, herkes eşit olacak. Peki bu durumda ne olacak?

    Uzayın sonsuz derinliklerini keşfetmeye başlayacağız.

    Herkes süper zeki olacaksa, bir sonraki başkanımız kim olacak? Herkes süper zeki olacağı için, başkanı seçmek de kolay olmayacaktır.

    Başkan, aramızda insani değerleri en üstün insan olacak, en zeki insan değil.

    Etik değerler konusunda çok düşünmüyoruz çünkü para etmiyor. Ve günümüzde bize para kazandırmayan şeyler, üzerinde en az düşünülen konular oluyor.

    Herkes paralı zengin olunca, artık etik degerler paranın yerini alacak

    işte bu sanırım, SİZİN ”’Halifelik, Allah’ın HAK oluşu KEMAL bulup, Hak’lığının Rasul oluşunun adı İSA oluyor. B sırrının çıktığı nokta burası.” açıkladığınız boyuta beynin evrimi gerceklesiyor
    biraz karşık oldu ama sanırım siz duzenli anlatabilirsiniz :-)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir