Toplu Bilinçaltı ve Kader

Kader (program ölçütleri, potansiyel) konusunda Sistemle ilgili bir kaç ana kuralı unutmamamız gerekiyor.

— Her şeyin önceden bilinebilir olduğu, “Determinist” bir âlemde yaşıyoruz (“Kuantum belirsizliği” ışık hızına/planck sabitine kadar geçerli olup, belirsizlik ışık hızı ötesi, planck sabiti altında bilim literatüründe Gizli Değişkenler denilen takyonik-meleki uzayda yerini Deterministik, Holografik tümelliğe bırakır). Âyette “Göklerde ve yerdeki her şey fiile çıkmadan önce apaçık bir Kitapta’dır.” şeklinde bu gerçeklik ifade edilmiştir.

Evrensel Fiziko-biyokimya ve bunların insan beynindeki ürünü olan psikoloji kanunları, gerek yatay düzeyden (=genetiğimiz ve çevre etkileşimleri) gerekse de içsel düzenden (=bilinçaltımız, toplu bilinçaltı) gelen etkileriyle zihinlerimizi sürekli olarak bombardıman etmekte, dolayısıyla da bireylerin beyinlerinde akan mekanizmaları yönlendirmektedir. Mahlûkat bu nedenle iradesiz olarak kaderine tâbidir. Bu kaderin program olması, dışarıda/özde; ama ötede üstün bir varlığın zamansal olarak önceden belirlediği bir yazgı olmayıp, Sünnetullah olarak adlandırılmış Evrensel kanunların -boyutsal öncelikten- sonuçlarının bilin(ebil)mesidir. Yâni, Farkındalık=Şuûr boyutlarımızda (Gökler’de) ve zihinlerimizdeki (Arz’da) her şey, evrenin herhangi bir noktasından (Kitap) bilinebilir (Apaçık) ve her noktasında kayıtlıdır (yazılmıştır).

Toplu Bilinçaltı, Yönlendirilen Bilinçaltı..

Yetmişli yıllarda “Beynin karar verme mekanizması” üzerine yapılan deneylerde de, “Karar verdiğimizi hissettiğimiz andan” 350 milisaniye kadar önce Beynin “Prefrontal korteksinde (Karar veren, geleceğe dönük plan yapan beyin bölgesi) bir “Hazırlık Potansiyelinin” oluştuğu gözlemlenmiştir. Bu durum, gerçekte karar verdiğimizi hissettiğimiz, daha doğrusu karar verdiğimizi zannettiğimiz andan 350 ms. önce, kararın bilinçaltı süreçleri tarafından belirlendiği ve verildiği anlamına gelmektedir. 350 ms. sonrasında ise ilgili nöron aktivasyonu Prefrontal korteks’te “Farkındalık” tarafından algılanacak/pasif olarak seyredilecek (!) bir eşik değerine ulaşmaktadır. Yâni, Bilinçaltı ilgili etkenler doğrultusunda kararını veriyor ve bilinçte “kararı ben verdim” hissini oluşturuyor.

Günümüzde daha gelişmiş yöntemlerle yapılmış bir deneyde (2008) ise araştırmacılar, deneğin verdiği kararı, deneğin kendisinin bu kararını kendinde hissedişinden 7 sn. önceden bilebilmişler. (Deneyin makalesi için bkz: Unconscious determinants of free decisions in the human brain”)

– 06.02.2012 Güncelleme – 6-7 sn öncesinden bilinebilen “rastgele” yaptığımız hareketler.. Bilinçli eylemlerimiz, düşüncelerimiz değil.. Deney yanlış yorumlanıyor. 6-7 sn önce kararı veren gene ötede birileri, bizden ayrı bir mekanizma değil, bizim bilinç-dışı yönümüz! Bizi biz yapan blinçdışımız.

“Özgür iradenin olmadığını” hissettiren 6 sn. önce deneyleri, yöntemleri ile “bilimsel olsa” da şu an netlik kazanmış bir konu, gerçeklik değildir. Makalenin orjinali okunduğunda da akla takılan noktalar bırakmaktadır (Deneklerin sağ veya sol el parmaklarını kaldıracaklarına şartlanmaları, yani bilinçsizce kaldırmaları gibi). Sadece basit bir harekete (sağ veya sol parmağın kaldırılmasına niyetlenme) dayalı bir deneyden insana ait kompleks kararların da “özgür irade” haricinde ortaya konduğu şeklinde kesin sonuçlar çıkarmak şu aşamada doğru olmayacaktır. 

Ayrıca şöyle de bir eleştiri de getirmek istiyorum:

Size, saat örneğin tam 12:00:00 da sağ veya sol elinizdeki parmaklarınızdan birisini kaldırmaya karar vermeniz teklifinde bulunsam ve siz de 12:00:02’de yani tam 2 sn sonra sağ elinizdeki parmağınızı kaldırsanız? Bahsi geçen deney sonucuna göre düşünecek olursak, beyninizde saat tam 11:59:56’da (6 sn önce) bu kararın alınmış olması gerekiyor. O zaman şöyle bir sonuç çıkıyor. Ben daha size teklifte bulunmadan (12:00:00) 4 sn önce (11:59:56) beyninizde karar alınmış oluyor ki, bu da açıkça çelişki doğuruyor görünüyor!. 

Zihinlerimizin derinliklerinde işleyen belirleyici faktörler, milyonlarca yıllık tarihi olan (hayvanî özelliklerimizi kodlayan) genlerimiz, bu genlerin beyinlerimizde-zihinlerimizde açığa çıkardığı davranış-düşünce kalıpları, bu kalıplar doğrultusunda zihnin çevresinden seçtiği/meylettiği şartlanmalar, bilgiler, benzer şartlanmalardan oluşmuş diğer zihinlerin yatay boyuttan etkileri ve tüm bireylerin toplu bilinçaltındaki toplu belirleyici faktörlerin etkileridir. Toplu bilinçaltı da gezegende yaşayan insanlığın bilinçaltından etkilenmektedir. İnsanlığın veya yakın çevremizin toplu bilinçaltı bizlerin zihinlerini etkilemekte; bizlerin zihinlerinden açığa çıkan eylemler de toplu bilinçaltını geri-besleyerek kısır bir döngü oluşturmaktadır.

İnsanlığın genetiğinde saklı ve genetiğinin ürünü toplu belleğimizdeki hayvansal içgüdülerimiz ve dürtülerimiz (rekabetçi/çatışmacı doğamız) sonucunda, toplu bilinçaltımız toplumları kendi içeriği doğrultusunda ayırt etmeksizin etkilemekte, yâni diğer bir evrensel yasayı doğurmaktadır.

— Kurunun yanında yaş da yanar!

Duygusal davranamayız! Sistemin işleyiş mekanizması bellidir ve ayırt etmemektedir!

İçinizden sadece zulmedenlere (toplumun zararına iş yapanlara) erişmekle kalmayacak olan bir sıkıntıdan/azaptan sakının (8:25).

Basit bir misalde bile, örneğin, küresel ısınma neden herkesi etkiliyor? Sadece Kloroflorokarbonlar (CFC) içerikli parfümleri kullananları veya Karbonmonoksit üreten araç kullananları etkilemiyor, değil mi? Sonuçlarını hep beraber yaşıyoruz.

Korunan yani Takva sahibi olanlar hariç! (39:61, 27:53, 3:120).

— Sistem’de duygusallığa yer yoktur.

“Ne yaptı da bunu hak etti” diye mâsum olduklarını düşündüğümüz bireyler için yapmamız gereken aksiyon “dövünüp durmak, bağırıp çağırmak” değil; insanlığa, insanlığın toplu belleğine olumlu yönde bir katre bırakarak bu tip olayların oranını zerre ağırlığınca da olsa azalmaktır.

Herkes akan mekanizmaya tâbidir ve dolayısıyla suçlu değildir. Gözlemlediğimiz olayların müsebbibi tüm tarihiyle, tüm belirleyici faktörleriyle beraber doğadır. Doğanın doğamızda, veritabanlarımızda (geçmişimizden getirdiklerimiz) açığa çıkarttıkları bellidir ve birimin kendindekine benzer durumları evrenin dalga fonksiyonu yönünden titreştirerek başına isabet ettirmektedir.

Toplu Bilinçaltı & Din

İşte tam bu noktada, başıboşluğun ortasında DİN adı altında yapılan teklifler devreye girmekte. Kendini, beynini, zihnini her şeyin fizik kanunları çerçevesinde kendi başına, mekanik olarak geliştiği bu 4 boyutlu (+ 5. Zihin boyutuna) evrene hapsetmeyi tercih eden canlılar (bitkiler, hayvanlar, insanlar) Şuûr boyutlarının (Göklerin Krallığı) farkında değildir. Dolayısıyla da Allãh’ın bir nevî muhatap alanının (?) dışındadırlar. Teşbihen, tıkır tıkır, programı istikametinde kendi kendine işleyen bir sisteme/beyne/zihne kimse müdahale etmemektedir. Bu müdahalenin eksikliğini insanların rastgele süre giden yaşamlarında depresyon, sıkıntı, öfke, huzursuzluk vs. olarak görmekteyiz. Bu “tatmin olamama”, “bir şeyler eksik” hissini yaşatan/yaratan durum iç boyutlara/öze/kendimize yönel(e)meyiş, muhatap alanına giremeyişimizdir. İnsan bu tüm boyutlarıyla tamdır ve Mutmain olabilir ancak.

Dinin tekliflerinin veritabanına eklenmesi ve uygulanmasıyla, nedensel işleyen toplu bilinçaltının kısır döngüsüne son verilerek, nedensel olmayan içsel boyutlara temas sağlanır. Bilinçaltının yeniden programlanması, evrene farklı frekansta yayın yapacağından bir bakıma da toplu bilinçaltına karşı “korunma duasıdır”, muhatap alınılmanın göstergesidir.

“Korunma duasıyla” beraber kişide “İlim” ve ilmin “Gücü” açığa çıkar. Bu güç ile kişi artık toplu bilinçaltının takdirine (mahlûkatın ortak/benzer kaderine) değil, kendi yazacağı özgün programına tâbi olacaktır. Elleriyle=Gücüyle yaptıklarının sonuçlarını yaşayacaktır. Kur’än’ın ifâdesiyle artık muhatap alınan İnsan için “ancak gayret ettiği vardır”!

Mutlak Kaderde (!) takdir edilmiş olup da kişi Şuûr tarafından muhatap alınırsa, o zaman 5 boyuta ait olmayan içsel boyutların o güzel esintileri, huzuru, sükûneti, sevgi-li seyri kişinin alın yazısı olacaktır.

Toplu Bilinçaltı ve Kader” hakkında 10 yorum

  1. yazı çok enteresan. öncelikle yorumdan öte bir kaç sorum olacak. lütfen bu soruları farklı kişilerin sorduğunu kabul edin. çünkü bu sorular birbirinden farklı bakış açılarının getirdiği sorulardır; din toplu bilinçaltının eseri olabilir mi?; özgür irade yok ise eğer tanrıya inanıp inanmama seçeneğine bireysel olarak sahip olmak nasıl sözkonusu olabilir?; tanrı evrenin toplu bilinçaltı olabilir mi?

    mail adresimden bana ulaşırsanız ve bir ara sohbet etmeyi kabul ederseniz gerçekten çok mutlu olurum.şimdiye kadar gördüğüm inanç üzerine inançlı biri tarafından yazılmış en güzel yazının sahibisiniz.

  2. Selam,

    Evrensel Bilinç ürünü olan Din, kişiyi toplu ve kişisel bilinçaltından korumak için Evrensel TEK-TÜMEL Bilincin somut bir şekilde yaşanıldığı Şuûr‘un (ahirete bakan Zihinsel yön) Beşeriyeti (dünya hayatına bakan Zihinsel yönü) tarafından diğer beyinlere, kendilerindeki sonsuz ve sınırsız boyutların varlığını bulabilmelerine (Risâletin kendilerinde de açığa çıkmasına) yardımcı olmak maksadıyla tebliğ edilmiştir/davet edilmiştir.

    Tanrı algılayan, algılanan ve tüm algılayıcılardaki algılamanın olduğu dokudur/ortamdır. Tüm bilinçaltı tipleri (Evrensel, toplu, insanlık, kişisel vs.) Tanrı’nın varlığının farklı katmanlarındaki bilgi ve algı aşamalarıdır.

    Tek olan İrade hangi algı aşamasında olursa olsun mutlak anlamda özgür değildir. Olması gereken oluyordur. Sonsuz Devinimdeki BÖLÜNEMEZ TEKİL OLUŞ/AKIŞ vardır. Tanrı’nın iradesi ile kastedilen de merkezi, başı-sonu olmayan Evrensel oluşun-akışın kendisidir.

    Varlıkta özgür olacak bir ego-merkez yoktur. Ama her algı seviyesinin kendi ortamında izâfî özgürlüğü olabilir, ki bu da ego yanılsamasından kaynaklanmaktadır. “Seçme özgürlüğü” egonun yanılsama olduğunun fark edilmediği ortamlarda pratiklik sağlamak maksadıyla kullanılan bir ifadedir. Halbuki, egonun bir varlığı olmadığı için ne “seçebilir” ne de “sahip olabilir”.

    Dikkat edelim “ego” kaderi tayin edilmiş bir kukla/robot değildir. Burada dikkat edilmesi gereken “ego kendi kaderini çiziyor” veya “ego kaderini yaşıyor” değildir. Egonun varlığı olmadığı için egonun kaderini çizmesinden de bahsedilemez; ama aynı şekilde TEK olan VARLIK’ta öncelik-sonralık olmadığından öncelik boyutundan sonrada olan için yazılmış bir kader de yoktur.

    Kaderin anlaşılabilmesi için kişinin zamansızlığı idrak/ilham etmiş olması gerekiyor. Yoksa kaderi haline gelmiş “Tanrısallık (Bana takdir biçen Allah) ve egosallık (takdir biçilen egom) ikilemi ile kader sırrı anlaşılamaz.

  3. KADER çizgisinin Kainatta belirleyici şifresi ” Gökyüzü ” dediğimiz alanda ”Uzayda”
    yazılıdır…
    ”Gökyüzünde yerleştirilmiş olan Yıldızları boşuna yaratılmış mı sanıyorsun? …
    ”Her biri ayrı görevleri olarak akıp gitmektedirler…”Belirli menzile”
    Kur’an-ı kerim farkında olunması gereken bir hususa dikkat çekmektedir…
    Kader çizgisi bu yol ile gökyüzüne işlenmiştir…
    Kişinin davranış metodu ”Yöntemi”… Farkında-lığı ve bu çizgiye etki edecek davranış göstermesi Gökyüzündeki bu Kader farkında lığını değiştirmekte …Çizgi yeniden çizilmekte ve ”Anahtar dediğimiz Şifre değiştirilmektedir…
    Bu Kader değişikliği İnsan veya yaratılan ‘ın davranışı sonucu oluşmakta ve Yaratan ‘ın uygunluğu tastik etmesi ile karara bağlanmaktadır …
    Kader olarak…Ömür uzamakta veya kısalmaktadır…
    Her şey bilimsel olarak yeni şifrenin yani ”Gökyüzündeki yıldızların” şekil alması ve/veya konum alması sonucu nihayete ermektedir…
    Levh -mahfuza yazılmış olup ;değişiklik yapılacak /yapılmayacak hükmüne göre nihayet noktasının değişip değişmeyeceğine,”ne şekilde gerçekleşeceğine ” göre ve Allah C.C. nun yapacağı / yapmayacağı hükmüne göre yerini almakta …Görevlilere uygulanması emredilmektedir…

    Kader hakkında acizane olarak ip uçları vermeye çalıştım…
    Selamlar

  4. Bütün boyutlar x Bütün canlılar x Bütün alemler = 0 Hepsi bu kadar…
    Baki olandan gelim ,tekrar ona dönüm…
    Her şey = Hayal =0
    Her şey = Hayal + Elde edilen netice ”Yaratılanların itaatsal verimliliği = Artı ise ”Mükafat”…Eksi ise ”Ceza”…
    Artı ise Mükafat sonsuz…Sonsuz yaşam…
    Şüpheli Eksi ise Ceza ”Yeterince” ,sonra af…
    Bilinçli Eksi …Sonsuz ceza ve yok olum…
    Allah’ım bilgi ve bilincimiz kifayetsiz kalıyor…
    İLMİ’ne hayranım…Çok ama ÇOK..

  5. Yok tesadüf değil.. Tıpkı bu yorumu yapmanızın ve Touch dizisini linklemenizin tesadüf olmaması gibi.. :) Artık alıştım böyle “anlamlı tesadüflere”..

    Şu an okumakta olduğum ve bir bilim insanı tarafından yazılmış olan bir kitap (Bilinmeyen Gücümüz) tam da linkini verdiğiniz Touch filminde bahsedilen Rasgele sayı üreteçlerinden ve Toplu Zihnin bu sayı dizilerine etkisinden, yapılmış deneylerden basediyordu. Touch diye bir dizinin olduğunu da şimdi sizin vesilenizle öğrenmiş oldum :). Konusu tam da istediğim gibi, bu aralar ilgilendiğim konuyla ilgili.. :) Teşekkürler bu anlamlı tesadüf için!..

  6. Bunu anlatan ” Aramızdaki anlayışı kıtların yaptığı yüzünden bizi helâk mi edeceksin” 7:155 bu ayet mi acaba

  7. Kader anlımıza yazılı yazgı değildir kanaatimce.Mesela şöyle diyim ben doğdum anamdan babamdan genetik veriler bilinçaltıma kaydoldu ve sonra çevremden etkilendiklerim kaydoldu aynı zamanda astrolojik tesirler siz bunlar ışığında bir hayat yaşarsınız sizin kozanız olur bu.Bir abimle sohbet etmiştik bana bu durumu farkındalıksız yaşam=tanrı inancı , farkındalıklı yaşam=Allah inancı dedi.Yani siz Allahın nasıl bir sistemi yaratığını bilmesseniz nasıl korunacağınızı cinden şeytandan şartlanmaların kötü etkilerini bilmesseniz bir hayvan gibi kaderiyecilik yapanlar gibi ömür boyu ızdırap yaşarsınız cinlerin iblisin kötü insanların elinde maskara olursunuz.Ahmed hulusunin siz güçlü olup diğer güçlüye yenilmemek için varsınız demesi gibi.Ama siz Allahın birliğini tekliğini anlamış her zerrede onu hissediyorsanız ve kaderin alın yazısı değil sebep sonuç şeklinde geliştiğine inanıyorsanız yani sizin kaderiniz(Astrolojik tesirler,genetik,ve yaşadığınız çevre) sizi bu yaşamı sunuyor diyorsanız.Ve size bunları yaparsan iyi bunları yaparsan kötü olur diye bir kuran varsa günahlar(İçki,zina,gıybet,iftira vb.) sünetullaha ters iyi şeyler var bide allahın razı olduğu yani siz astrolojik tesirlerden genetikten ibaret değilsiniz aklınızı kullanırsanız kaderinizi değiştirebilirsiniz bunun en büyük yöntemi (Dua ve zikir) tabi yine her zamanki gibi duayı öteki bir tanrıya değil zikiri Arapçayı ilahlaştırarak değil herşeyin manasını bilerek yapınki farkındalıklı yaşayın.Bazı insanlar kendi çıkarları için bizi buna mahkum etti Allahın hiç bir insana zorunlu hastalık açlık vereceğini sanmıyorum.Ha şu var sizi rızıkla sınıcaz gibi bir ayet ama biri saniyede milyar diğeri aylık 800tl alacak gibi değil sadece bir miktar rızıkı çok olan diğeri az olabilir gibi.Hastalık Allahın dur ben barkını verem edim değil sünetullah şartları yerine getirilerek olur.Bu nasıl olur genetikte hastalığa yatkınlık yada sizinharam şeyleri kötü gıdaları yiyip vücudunuza zarar vermenizle olur yine sebep sonuç dairesi içinde oldu.Buda dünya içinde her insana rast gelir çünkü genetiklerimizle oynadılar.Hastalığa yatkın hele gatirdiler yine çaresiz değiliz ilaç sektöründeki oyunuduyduğumda çokşaşırdım çaresizi sandım sonra sağlıklı beslendim 9 aydır hasta olmuyorum bir tane hap kullanmıyorum.Allah dünyayı ilk yaratığında hastalık yoktu ama insanoğlu gıdalarla oynaması veya kötü işler yaparak bişeyler yapması bugün hastalıkları doğurdu bunun en büyük delili geçmişe gittikçe hastalık sayılarının azalması ileriye gittikçe çoğalması çünkü gittikçe pastadan payını çok almak isteyenler insanları öldürüyorlar.Benim fikirlerim bunlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir